Dan Brown’u öpelim mi dövelim mi?

Yavuz Rençberler
724kultursanat.com ‘un kurucusu. Gazeteci, televizyon programcısı, iletişim danışmanı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV mezunu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödülü sahibi. Mesleğinin verdiği refleks ve pratiklikle kültür sanat alanında olanları değerlendirmeye paylaşmaya çalışıyor. İçinde insan olmayan kitaba, içinde kitap olmayan insana inanmıyor. İnsanın yazılmamış sayfalarının yazılanlardan daha çok olduğuna inanıyor. İletişim: yavuz@724kultursanat.com
18.10.2017
A+
A-

Dan Brown’ın son romanı yine büyük bir tartışmanın fitilini ateşledi. Aslında tartışma bilindik. Eski bir tartışma bu kez romanla birlikte gündeme geldi. Tanrı var mı yok mu, tartışması hiç bitmeyecek. Başlangıç adlı romanla Dan Brown derin sorular sorduruyor.

Dan Brown’u öpelim mi dövelim mi? Dan Brown yine yaptı yapacağını. Her kitabıyla okurlarını bırakın, diğer insanları da tartışmanın içine çekmeyi başaran Dan Brown bu kez ‘dinlerin ölüp ölmeyeceği’ ve ‘Tanrı’ konusunda sert sorularla karşımıza çıktı.

Dan Brown, bir roman yazarının ötesine çıkmayı seviyor. Romanlarında kurgu ve fantastik betimlemeler bolca var. Ancak bu kez gerçekten ince ve hassas bir çizgiye sert darbeler vuruyor.

Hürriyet köşe yazarı Ertuğrul Özkök, Dan Brown ile Frankfurt Kitap Fuarı’nda bir söyleşi yapmış. O söyleşide dikkatimi çeken şu oldu. Ertuğrul Özkök bile Dan Brown’u sanki roman yazarı değil de bir fitürist (gelecek bilimci) olarak değerlendiriyor adeta.

Dan Brown yazdığı romanlarda elbette gerçek mekanlara, gerçek kişilere ve olaylara yaslanıyor. Ancak onun bu öne çıkan özelliğini roman yazarının ötesine taşımak biraz fazla hayalcilik gibi geliyor bana.

Ertuğrul Özkök’ün yaptığı söyleşideki tarzını eleştiriyorum. Ancak yine de nitelikli ve dünya çapında bir yazarla yapılmış bir söyleşi olduğu için önemsiyorum. Elbette bu söyleşide edebiyatın e’si yok. Ancak, yazarın hayranlarının merak edeceği bir söyleşi.

Dan Brown, bu romanıyla “Tanrı var mı yok mu” tartışmasını yeniden gündeme taşıyor. Bunu yaparken de aslında roman tekniği açısından hiç de yeni olmayan bir tarzı seçiyor. İki karşı görüşü çatıştıran, tartıştıran Dan Brown bu yolla okurun zihninde soruların açığa çıkmasına aracılık ediyor.

Romanın iki baş kahramanı Edmond Kirsch ve Langdon… Edmond, “Tanrı yoktur. Dinler ölecektir” diyor. Langdon ise “Belki vardır, dinler de ölmeyecek” yaklaşımını savunuyor. Peki dan Brown bu tartışmada hangi tarafta duruyor.

Cevabını söyleşide buluyoruz:  “Tanrı vardır diyemem. Ama yoktur da diyemem. Benim ‘Tanrı yoktur’ dediğimi yazdılar. Ben böyle bir şey söylemedim. Söyleyeceğim şu: Tanrı’nın var olduğunu destekleyen bilimsel kanıtlar yok. Ama duygusal olarak şunu söyleyebilirim. Bizden daha büyük bir varlığın bulunmadığını söyleyemem.”

Ertuğrul Özkök’ün söyleşisinde beni en çok etkileyen bölüm ise şurası oldu. Özkök soruyor: “Kitabınızda, inancın çoktanrılı sistemden tektanrılı sisteme gittiğini anlatıyorsunuz. Ama sonunda, insanın tabiatla ilişkisinin kesilmesi iyi olmadı diyorsunuz. Acaba Ay, güneş, deniz tanrıları kalsaydı, ekolojik açıdan daha iyi mi olurdu?”

Dan Brown’ın cevabı: “Evet söylemek istediğimin bir parçası bu. Ama artık oraya dönüş mümkün değil. Yerçekimi deyince, bunun kanunları var. Yani tanrının alanı değil, fiziğin alanı bu.”

DAN BROWN’A GÖRE DÜNYAYI DEĞİŞTİREN ÖNEMLİ İNSANLAR

– PİSAGOR: Dünyanın düz olduğunu reddetti.

– COPERNICUS: Güneş merkezli modeli buldu.

– DARWİN: Evrim Teorisi’ni geliştirdi.

– EİNSTEİN: Göreceliliği buldu.

 

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.