Pek Yakında kapitalizm karşıtı

Yavuz Rençberler
724kultursanat.com ‘un kurucusu. Gazeteci, televizyon programcısı, iletişim danışmanı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV mezunu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödülü sahibi. Mesleğinin verdiği refleks ve pratiklikle kültür sanat alanında olanları değerlendirmeye paylaşmaya çalışıyor. İçinde insan olmayan kitaba, içinde kitap olmayan insana inanmıyor. İnsanın yazılmamış sayfalarının yazılanlardan daha çok olduğuna inanıyor. İletişim: yavuz@724kultursanat.com

Pek Yakında filmini izledim. Cem Yılmaz’ın son filmi Pek Yakında’yı izlemek için koltuğa oturduğumda “geleneksel olarak” altıma kaçıracak derecede güleceğimi düşünmüştüm. Cem Yılmaz’ın güldürme “görevi” olduğu beynimizin sinir uçlarına adeta kodlanmış olduğu için farklı bir şey yapsa yadırgayacağız. Öyle de oldu. Güldürdü. Ama an geldi hüzünlendirdi ve de neredeyse ağlattı.

Cem Yılmaz filmleri bana “sinema” gibi gelmiyor. Daha çok teatral film ya da standup’ın filme çekilerek sinemasımsı hale getirilmiş hali diyebilirim. Ancak bu film için bu sözleri söylemeyeceğim. Güzel bir senaryo, felsefi derinliği olan metin-repliklerle Türk Sineması’nın 100’üncü yılında anlamlı bir konu ile karşımızda.

Korsan filmcinin ayrı yaşadığı karısı ve oğluyla tekrar bir araya gelme çabaları Türk sinemasının yakın tarihine ışık tutan ana çerçevede işlenmiş. İç içe geçen öyküler, filmdeki oyuncuların rollerinin hakkını başarı ile vermeleri sonucunda yıllar sonra bile keyifle izleyeceğimiz bir sinema filmini ortaya çıkmış.

Cem Yılmaz yönetmenliğe alıştı. Oyuncu kadrosu diğer filmlerindekinin aynısı. Mazhar Alanson’u bile tek bir sahneye koyarak Herşey Güzel Olacak’a yaptığı gönderme sahnesi var ki Cem Yılmaz’ın insani tarafını da ortaya koyuyor. Bir başka sahnede Yılmaz Erdoğan’a adeta Vizontel’e selamı çakıyor geçmişe el sallayarak. Vefa insanın en yüksek hasletlerinden biri. O da bu filmin alt metninde var.

Kamera hareketleri, ışık, seçilen konu, oyuncular, senaryodaki sağlam altyapı bu kez Pek Yakında’da tam oturmuş. Türk sinemasında bir yönetmen Cem Yılmaz tarzı bence bu filmle başlamış. Diğerlerini saymıyorum.

Film kapitalizme karşı alt metne sahip. Oğuluna hediye ettiği “Teneke uzay gemisi” sahnesi bile tek başına bunun ispatı. Bir şeyin fiyatının pahalı olmasının onun kıymetli olamayacağı anlamına geldiğini öyle güzel anlatıyor ki… Oğlan annesine “Dünyanın en pahalı oyuncağıymış bu anne” diye seslenirken baba Cem Yılmaz çocuğu uyarıyor: “Pahalı değil oğlum kıymetli”

Cevin Costner’in 175 milyon dolara çektiği Su Dünyası filminin iş yapmamasının dile getirilmesi buna karşılık Hababam Sınıfı’ndaki Hafize Ana’nın elinde koştura koştura çaldığı zili, Badi Ekrem’in eşofman üstünün paha biçilmez derecede kıymetlendirilmesi hep kapitalizme karşı oluşturulmuş bir dili çıkarıyor karşımıza.

Ailesini yeniden bir araya getirmeye çalışan ve korsan filme tövbe eden Zafer (Cem Yılmaz), kendisinden boşanmak isteyen eşine müthiş bir sürpriz hazırlar. Annesinin evini satan Zafer, 250 bin TL’ye Şahikalar adlı filmi çekmek için harekete geçer. Filmde eşine de rol “verdirir”. Film çekimi süresince eşi, Zafer’in yapımcı olduğunu bilmeyecektir.

Türk sinemasına kostüm, dekor ve “efekt” temin eden Ejder, Pek Yakında’nın merkezinde duruyor. Sinema tarihimizin akışı Ejder üzerinden günümüze taşınıyor.

Madem ki bir Türk filmi çekiyoruz geleneksel motifler eşliğinde, sonucu da mutlu sonla bitmeli. Kötü adam dayağı yemeli, esas oğlan esas kızla hayatına devam etmeli. Böyle de oluyor. Mutlu sonla biten filmleri severim. Ancak Cem Yılmaz’ın toplumsal bir soruna işaret eden sinema dilini kullanmasından dolayı bu filmi ayrıca çok sevdim.

ETİKETLER: ,
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.