Sinan Akyüz “Aşk Başka Evde”

Sinan Akyüz “Aşk Başka Evde”

Çok okunan romanların yazarı Sinan Akyüz, Aşk Başka Evde adlı romanı ile okurlarla buluşuyor. Sinan Akyüz “Metres hayatı yaşayan bir kadının bana yazdığı mektubu okudum ve hayatım değişti” diyor. Akyüz, 2010 yılında aldığı bu mektupla Aşk Başka Evde romanını kafasında kurgulamaya başladığını söylüyor.

*Metres hayatı yaşayan bir kadının bana yazdığı mektubu okudum, hayatım değişti.

*Metres sadece kadın değildir. Günümüz kadınlarının erkek metresleri var.

*Temiz aile kızı kavramı mahalleden mahalleye değişiyor.

*Kitabımı muhafazakar insanlar sevdi ve destekliyorlar.

*Metres olayını yaşamış etkilenmiş yaklaşık 100 kişiyle görüştüm ve yazdım.

*Sanal dünya “metresleri” ve “başka evleri” arttırdı.

Sinan Akyüz “Metres hayatı yaşayan bir kadının bana yazdığı mektubu okudum ve hayatım değişti” diyor. Ünlü roman yazarı Akyüz, 2010 yılında aldığı bu mektupla AŞK BAŞKA EVDE romanını kafasında kurgulamaya başladığını söylüyor.

Evli bir adamın yasak aşkı merkezinde süren bir toplumsal sorgulamayı romanda görüyoruz.

Sinan Akyüz’ün her yazdığı roman çok satanlar listesinde yer alıyor. Okurları onun romanlarını heyecanla bekliyor. Sıkı takipçileri var. Romanları hep gerçek hayattaki olaylara, gerçek kahramanlara dayanıyor. Ancak yazar Sinan Akyüz, karmaşık ruh hallerini, olayları öyle sakin bir dille kaleme alıyor ki, su gibi akıp gidiyor yazdıkları. Şimdi 11’inci romanı ile okurların karşısında. Romanda aşk var. Ancak ‘yasadışı bir aşk’ bu. Bir metresin hikayesi merkezinde toplumsal sorgulama yapılıyor.

Alfa Kitap’tan çıkan romanın yazım sürecine şahitlik ettim. Sinan Akyüz’ün romanı yazmak için eve kapanmadan önce 100’e yakın kişi ile görüştüğünü biliyorum. Onun araştırma alanı bizzat olayları yaşayanlar. Onun laboratuvarı gerçek hayatın içindeki modeller. Doğru modelleri bulup konuşuyor, notlarını alıyor ve sonra kendi kafasında kurgusunu yapıp, sarsıcı romanını okurlara sunuyor. Bu romanı tüm araştırmalarını yapıp, 2010’dan beri kafasında taşıdıklarını, notları ile birleştirerek yazmak için evine kapandı. Altı ay süresince günde en az 10 saat yazdı. Bir romanın yazım süreci için baktığınızda kimilerine göre kısa sayılabilecek bir süre. Elbette tembel yazarlar ya da konuyu olgunlaştıramamış yazarlar daha uzun süreye ihtiyaç duyabilirler. Ancak Sinan Akyüz, gazetecilikten gelen mesleki özelliği nedeniyle konusunu belirliyor, hedefe kilitleniyor ve tam konsantrasyonla yazmaya koyuluyor.

Tüm bu sözlerden sonra gelelim asıl konumuza. Sinan Akyüz’le saatlerce oturup kadın-erkek ilişkileri aşka dair yaşananları toplumsal çerçevede ya da bireye indirgeyerek saatlerce konuşabilirdik. Ancak romanında zaten bunlar var ve ben buraya yazabileceğim kadarını aldım.

Sinan Akyüz’le romanını ve ele aldığı ‘metres’ kavramı çerçevesinde kadın erkek ilişkileri ve toplumsal düzeni konuşmaya çalıştık.

sinan_akyüz_roman

Bu konuyu daha önce belirledin mi? Yoksa sosyal medyanın gelişmesi ilişkilerin daha rahat yaşanması, bu yöndeki hızlı sosyalleşmeler mi seni bu konuya  yöneltti?

Bu romana yönelik hikayeyi 2010 yılında üzerinde düşünmeye başladım. Beni bu düşünceye yönelten de metres hayatı yaşayan bir kadından aldığım mektup oldu. Bu mektuptan çok etkilendim. O günden sonra metresler, evdeki kadın ve ortadaki adam kafamı meşgul etti. Bir kadın neden bir kadın metres olur ki? Neden evli bir adam metresine gider? Ya da birinci kadının günahları sevapları neydi de ikinci kadın ortaya çıktı? Bu sorular hep kafamı kurcaladı. Yaklaşık 10 kişiyle görüştüm. Metreslerle, birinci kadınlarla ve ortada kalmış adamlarla…

Metres olan kadın zor bir hayat yaşıyor. Ortada belediyede atılan resmi bir imza var. Adam iki kadından birini tercih ettiğinde resmen evli olmasa asıl gönlünün istediğine gidecek. Ama gidemiyor. Metreslik kavramı hukuki olarak evli olan birinin ilişkisi olarak ortaya çıkıyor. Yasalar adamı birinci kadına, eve bağlıyor. Yasalar adamı bağlayınca evdeki düzeni bozmadan ikinci kadınla gizli bir ilişki gizli bir aşk yaşıyor. Eğer evli olmasaydı adam zaten rahat rahat çekip gidecekti. Çekip gidemediği için metres oluşuyor. Metres hem kurbandır hem de cellattır. Metres olmak zor bir konudur.

Romanda aynı zamanda evliliği toplumu aşkı ilişkileri sorguluyoruz. Toplumda neleri yanlış yaptığımızı ya da neleri yapmadığımızı sorguluyoruz. O nedenle bu kitabı önemsiyorum. Bir başucu kitabı olarak değerlendiriyorum.

Adamlar genç ve güzel bir kadını buldu gitti değil. Bu gerçek değil. Gerçek olan adam yeniden kendi olmaya gidiyor, kendi hayalini bulmaya gidiyor.

Evlilik kadının da erkeğin de tarafını yok ediyor. Kadın anne oluyor. Bu görevi üstlenince çocuklarına annelik yaparken bir bakıyor kocasının da annesine dönüşmüş. Bu sefer ne yapıyor koca? Çocuklarımın annesidir ve kutsal bir kadındır, diyor ve bu kadına şehvet duymuyor. Kendisine bu şehveti yaşatacak dışarıdaki bir başka kadını buluyor.

Aforizmalar çok bu romanda. Özlü sözler gibi tespitler var. Son dönem okurları bunları çok seviyor. Bu bir teknik mi oldu bu romanda yoksa denk geldi yazdın mı?

Doğrusu denk geldi. Yaklaşık 5 yıldır ciddi felsefe kitaplarını bu romanı yazma sürecimde okudum. Kadınlık ve erkeklik iç dünyasına yönelik felsefe kitapları okudum.

Aslında bu özlü sözlerin birçoğu görüştüğüm bu insanlardan alıntıdır. Onlardan beslendim. Orda bir söz bir kelime söylendi ben de alıp onu aforizmaya çevirdim. Mesela kitapta bir karakter diyor ki  “Aşk ecel gibidir geldi mi kaçamazsın”… O kadar sevdim ki bu sözü. Gerçekten görüştüğüm kadınlardan biri “aşk ecel gibidir” demişti. Sonra bunu geliştirdim ve “Aşk ecel gibidir geldi mi kaçamazsın” cümlesi çıktı. Bu sözlerin birçoğunu iyi bir kurgu ile karakterler söylüyor. Baş karakterlerden biri diyor ki “onu seven kadın değildim ondan dolayı bıraktım”. Adamı terk etme nedeni çok sarsıcı, sevgim bitti ve bıraktım, diyor kadın.

Gerçek hayat hikayelerini alarak yazıyorum. Bu roman da böyle oluştu. Bu romanı yazarken çok sevdim, bittiğinde de sevdim. Okurun da çok seveceğini düşünüyorum.

sinan_akyüz_roman

“Başka ev” sanal hayattaki sosyalleşmenin rahat ve hızlı olması ile çoğaldı mı?

Artık bir şeye ulaşmak çok kolay ve hızlı. Bir arkadaşlık sitesine ya da face book’a giriyorsun ve rahat ilişkiler kuruyorsun. Dolayısıyla da metresler de çoğalmaya başladı. Bu ilişkilerde kadınlar biz erkeklere göre daha cesurlar. Bir kısım kadın diyor ki ben evli olabilirim ama bir adama aşık olursam da onunla giderim. Başka evde aşk arayan sadece erkekler değil. Kadınlar da başka evi kullanıyor. Kadınlar da bu sahada var. Kadının da artık metresi var.  Yani eskiden sadece kadındı metres olan. Şimdi erkek de metres olabiliyor.

Yazma tekniği diğer romanlarından daha farklı gibi,  psikolojik tahliller hayli fazla. Diğer romanlarında bu kadar çok değildi. Ne dersin?

Karakterlerin iç dünyası çok önemli. Bir kadın neden metres olur? Birçok insan der ki “aa paralı bir adam buldu metresliği kabul etti”. Ama ben romanda aşkının peşinde giden kadını anlatıyorum. Bir kadın asla sadece para için metres olmaz. İkinci kadın olduğunu algıladığında o adamın yanında durmaz. O ilişkide kendisini birinci kadın olarak hissettiği için metresliği kabul etmiştir. Bu his ortadan kalktığında ise çeker gider kadın.

Romanda işlediğin konu aslında tehlikeli. Türkiye’nin siyasal ve toplumsal ortamı böylesine riskli bir konuda kendini kısıtlamadın mı? Acaba birileri bana ne der diye sormadın mı? Kendi kendine bu sorular nedeniyle otokontrol uyguladın mı?

Her hangi bir baskıdan etkilenmedim. Çünkü gazetecilikten geldim ve sokaktaki insanı çok iyi tanıyorum. Bizim coğrafyamızdaki pek çok insan cebinde maskelerle geziyor. Kitapta toplumu da sorguluyorum. Toplum diyor ki ‘iyi aile kızı helal süt emmiş kız bulalım’ . İyi de adımın yüreği diyor mu bunu. Temiz aile kızı kavramı ne? Bu mahalledeki temiz aile kızı kavramı ile diğer mahalle kavramı arasında fark var. İki yüzlü bir toplum var ortada.

İstanbul’da metres dediğinize Anadolu’da kuma deniliyor. Muhafazakar kesimde ise imam nikahlı eşler var. Adam biliyor, imam nikahlı eşi biliyor ikinci kadını. Hatta iki karısı olan üstüne bir tane daha olan var. Eğer siz bir şeyleri yasaklarsanız kapalı kapılar ardında yaşanıyor. Aslında herkes her şeyi biliyor ama görmezden geliyor. Ben cesurca yazdım bunu. Çünkü toplumun önümüze koyduğu argumanlara inanmıyorum. Toplum bir araya geldiğinde bunu reddedecek ama tek başına kaldığında bu adam ne kadar gerçek yazmış deyip tebrik edecek.

Beni arayan tanıdığım ya da tanımadığım muhafazakarlar ‘biz bunu seslendiremiyoruz ama yaşıyoruz. Evdeki eşimiz de biliyor. Bunları yazın ki sesimiz olun’ diyorlar.

Eğer siz yüreği bir hiç olarak görüyorsanız yanılırsınız. Duygu bizim hayatımızda mantıkla çatışıyor. Mantık toplum dediğimiz şey. Topluma karşı mantıklıyız ama aşk duygudan gelir. Hiç kimseden en ufak bir gerçek anlamda bir tepki görmedim. İnsanlar da kendi başına kaldığında bu yazılanlara karşı gelmeyecek.

Kitabın kapağı seksi duruyor. Ancak bu bir seks romanı değil. Bu bir başucu kitabı. Hemen evimizde yatağımızın kenarında durur ve orada okuruz. İnsanların nerede olursa olsun, kamusal alanda da çok rahat okuyabileceği bir roman. Sorgulama kitabı. Herkesin dersler alacağı bir kitap. Buzdolabının üstüne yapıştıracağı sözler mottolar var romanda.

Yavuz Rençberler
Yavuz Rençberler
724kultursanat.com ‘un kurucusu. Gazeteci, televizyon programcısı, iletişim danışmanı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV mezunu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödülü sahibi. Mesleğinin verdiği refleks ve pratiklikle kültür sanat alanında olanları değerlendirmeye paylaşmaya çalışıyor. İçinde insan olmayan kitaba, içinde kitap olmayan insana inanmıyor. İnsanın yazılmamış sayfalarının yazılanlardan daha çok olduğuna inanıyor. İletişim: yavuz@724kultursanat.com
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM