Türkiye Obezite Araştırma Derneği uyardı: 2035’te dünya nüfusunun dörtte birinin obeziteli olması bekleniyor.
Dijital artist Hakan Yılmaz, Dünya Obezite Günü’nde obeziteli bireylerin duygularını yansıttığı FLUX adlı dijital sanat eserini tanıttı.
Gerçeğin sonsuz kopyaları
Algı ve farkındalık, sanatın bireyi ve toplumu dönüştürebilmesi için birer güç kaynağıdır. Görünür olmayanı görünür kılabilen sanat, bu kaynaktan beslenir ve etkileyici sonuçlar yaratır.
Sanat, gerçeğin yansıması mıdır?
Algıdan farkındalığa dijital sanat sergisi
Sanatı kırık veya bulanık bir aynaya benzetirsek; sanatçı düş gücü, bakış açısı ve duygularıyla gerçeği yorumlayabilir ve sanat bazen gerçeğin ötesinde bir anlam taşıyabilir.
Peki algılar tam olarak gerçeği yansıtır mı?
Bunu Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İnci Ayhan’a sorduğumda “Algının kendisi bir illüzyondur” demişti.
İçinde bulunduğumuz ve neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğunu ayırt etmenin gitgide zorlaştığı dijital çağda “gerçeğin sonsuz kopyaları”yla karşı karşıyaydık. Tıpkı gerçeği sorgulayan ressam-yapımcı Andy Warhol’un onlarca Marilyn Monroe ya da Elvis Presley imgesinde olduğu gibi…
Hakan Yılmaz
Teknoloji sanatla birleşince…
Bugün büyük bir telaş içindeyiz. Hayatın her alanına giren yeni dijital araçları ve kavramları anlamaya çalışıyoruz.
Sanatta da öyle.
Mesela epeydir dijital artistler var, bir vakittir yapay zeka sanatından bahsediliyor.
Geçenlerde yeni medya sanatçısı Refik Anadol, “Dünyanın ilk yapay zeka sanatları müzesi” denilen Dataland’ı kurdu. Yapay zekanın ansiklopedik gücü, anlaşılabilir, okunabilir, duyulabilir ve görülebilir olması hayal ediliyor.
Bu akış, sanatseveri dijital sanat sayesinde yapay zekayı daha iyi algıladığı bir noktaya götürebilir ama o nokta sanatsevere gerçeği gösterir mi? Bunu zamanla anlayacağız.
Şimdiden açık olan şu ki teknolojinin sanatla birleşmesi, yaratıcılığı, özgürlüğü ve çözümlemeyi artıran geniş bir vizyon sunuyor. Artırılmış gerçeklik (AR) ve sanal gerçeklik (VR) gibi teknolojilerle dijital sanat sınırları daha da zorlayacak.
Aynaya umutla bakmaya devam edenlere
Bugün 4 Mart Dünya Obezite Günü’ydü.
2035’te dünya nüfusunun dörtte birinin (başta çocuklarda olmak üzere) obeziteli olması gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Dijital artist Hakan Yılmaz, bu konuda farkındalık yaratmak için obeziteli bireylerin duygularını yansıttığı FLUX adlı dijital sanat eserini Decollage Art Space’de tanıttı.
Prof. Dr. Volkan Yumuk
Tanıtımda Türkiye Obezite Araştırma Derneği Başkanı ve Avrupa Obezite Araştırma Derneği Dönem Başkanı Prof. Dr. Volkan Yumuk, Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Dilek Yazıcı ve Genel Sekreter Doç. Dr. Feray Akbaş de dünyada ve Türkiye’deki obezite tablosunu masaya yatırdı.
Dikkat çeken hususlar şöyle:
2035’te dünya nüfusunun dörtte biri obeziteli olacak.
2035’e kadar obezite ile yaşayan birey sayısının 1,9 milyara ulaşması öngörülüyor. Bu artışın, küresel ekonomiye 4,32 trilyon dolarlık maliyet getirmesi hesaplanıyor.
Özellikle çocukluk çağı obezitesinde ciddi yükseliş bekleniyor. Tahminlere göre; 2035’e kadar çocukluk çağı obezite oranı yüzde 100 artarken, yetişkinlerde fazla kilo ve obezite ile yaşayan bireylerin sayısının ise 2010’dan bu yana iki katına çıkması öngörülüyor.
Obezite, bireysel bir tercih değil, dünya genelinde giderek daha fazla insanı etkileyen kronik ve tekrarlayıcı bir hastalık.
Bu konuda farkındalık çok önemli görülüyor.
Yeni medya sanatçısı Hakan Yılmaz, eserini tanıtırken “FLUX ile görünmeyen duyguları ve mücadeleleri sanat aracılığıyla görünür kılmayı hedefledik” dedi.
Eserini “Kendiyle barışmayı öğrenenlere, bilimin ışığında yürüyenlere ve her gün aynaya umutla bakmaya devam edenlere” ithaf etti.
Algıdan farkındalığa
Yeni medya sanatçısı Hakan Yılmaz “FLUX” adlı eserinde; deneyimsel bir mekânda izleyiciyi hem tanık hem de katılımcı kılıyor.
Bu karşılaşma, empati ve anlayışı tetikleyen bir alan yaratıyor.
Eserin “Şüphe” bölümü, hastalık sürecinin ilk şüphe tohumlarının atıldığı ana tanıklık ediyor. Ardından buğulu silüetler ve fısıltılarla “İç ve Dış Damgalama” sekansı, toplumsal algı ile bireysel deneyim arasındaki gerilimi resmediyor.
Hastalığı “Anlama ve Mücadele Çabası” bölümü, döngüsel kompozisyonlarla kronolojik bir anlatı sunuyor. Son olarak “Şifalanma” ile dönüşüm ve iyileşme potansiyelini görselleştiriyor.
FLUX, görünmez deneyimleri görünür kılarken, kolektif bir anlayış alanı yaratıyor.
İyileşme mümkün
İzleyiciyi multi-disipliner bir farkındalık sürecine davet eden bu deneyim, hastalığın tek boyutlu algılanışının ötesine geçerek, iyileşmenin mümkün olduğunu hatırlatıyor.
Bugün, her birimiz kendi içsel diyaloğumuzu yeniden tanımlarken, FLUX bizi bu diyaloğun kolektif boyutunu keşfetmeye çağırıyor.
Küratör Orkide Arya Akkoç bu süreci şöyle özetledi:
“Toplum, obeziteyi sıklıkla mekanik bir durum olarak görmeye meyilli. Oysa her deneyim, görünenden çok daha derin katmanlar barındırıyor. FLUX, bu indirgemeci bakışı kırarak, kronik bir hastalık olarak obezitenin psikolojik ve toplumsal katmanlarını şiirsel bir dille yeniden yorumluyor.”