Ahmet Telli’nin şiirleri kayıp

Şiirlerini kaybeden Ahmet Telli, peşlerine de düşmüyor. Ünlü şair elli yıldır yazdığı şiirlerini bir kitapta topladı. Veda Divanı adlı şiir kitabı okurlarla buluştu.

Şair Ahmet Telli’nin şiirleri kayıp. Ahmet Telli’nin kayıp şiirlerine karşı kurduğu cümle ise hayli ilginç “Peşlerine düşmeyi gereksiz buluyorum.”

Şair elli yıllık şiirlerinin dökümü, belgesi niteliğindeki Veda Divanı adlı şiir kitabını çıkardı. Ahmet Telli, şiir divanını oluştururken, uzun yıllar önce yazdığı kimi şiirlerini bulamadı.

Ahmet Telli şiirlerinin elli yıllık dökümü Veda Divanı. Şair Ahmet Telli, Veda Divanı adlı kitabında şiirlerini topladı. “Bundan sonra kaderlerini birlikte yaşamaları için bir araya getirdim” diyor. En eski tarihli şiiri 1966 yılına ait Ahmet Telli’nin. 1966 ile 2016 yılı arasındaki şiirlerini Veda Divanı’nda topladı.

Cumhuriyet Kitap Eki’nden Reyyan Bayar, şair Ahmet Telli ile Veda Divanı merkezinde şiir yaşamına dair söyleşti.

Şairini hayatı şiire dahil, der Cemal Süreya. Bu durumun şiirinizdeki karşılığı, sınırları nereye denk geliyor ya da böyle bir karşılıktan söz etmek mümkün mü?

Ahmet Telli – Cemal Süreya’nın “folklor şiire düşman” sözü gibi “şairin hayatı şiire dahil” cümlesi de kendi alanında yaygınlaştı. Dahası, olur olmaz durumlar için kullanılıp aşırı yorumlara yol açtı.

Oysa bu yargılar, gramatik olarak anlattığından çok gölge anlamlandırmalarla değerli. Şairinki her insanın hayatı gibi; ne daha yüce ne de daha özel. Şairin kendi hayatıyla yüzleşme cesareti varsa bu yazdıklarına yansır.

Onu ayrı kılan da bu olmalı. Kuşkusuz şair, kendisininki. kadar başka hayatları da kendi yaşanmışlıklarına kata-bilmiştir. Onun hayati bir hikâyeden ibaret değil, edindiği dünya görüşü ile insanlık kültürünün derin hafızam’ sahiplenerek edindiği bir toplamdır.

Cemal Süreya’nın sözü bu bağlamda değerli ve anlamlı. Yazıp ettiklerimde elbette ben varım, sen ve başkaları da.

Düzyazı olgunlaştırır

1966-2016 arasını kapsayan bir döküm Veda Divanı. Yıllar içinde şiirinizde oluşan biçimsel farklılıklar dikkat çekiyor. Bunu bir arayış diye yorumlamak mümkün mü?

Ahmet Telli – Veda Divanı, bugüne kadar yayımlanmış on şiir kitabımın toplamı. En eski tarihlisi 1966 olduğu için 1966-2016 tarih arası belirlendi. Kalbi olanla yetkin olanı bir arada sunma, hem bir yüzleş-me olsun hem de “buradayım işte, sözümde” diyebilmek.

Her kitap kendi kaderini tayin etmeli. Öyle de oldu. Hemen her kitap ondan fazla baskıya ulaştı. Öyleyse bundan sonra kaderlerini birlikte yaşamalılar. Veda Divanı bu düşünceyle ortaya çıktı. Biçimsel farklılıklar ve çelişkiler gözlenebilir; arayışlar veya link direnişler de… Veda Divanı, “Toplu Şiirler” olarak benim şiir vadisindeki yürüyüşüm kadar elli yılın dönemsel eğilimlerini, estetik ve etik serüvenini de içerir.

1970’lerin toz dumanından sıyrılıp aynılaşma estetiğinden kurtularak yürünen bu yol, kimilerinin sükutuyla, hoyratlığıyla ya da sığlığıyla anlaşılacak bir serüven olmamalı. Kalbidir çünkü kalbi olduğu kadar ısrarcıdır.

Ahmet Telli’nin şiirleri kayıp. Şair, elli yıllık şiirlerini Veda Divanı adlı kitabında topladı.

Ahmet Telli’nin kayıp şiirleri

İlk şiiriniz 1961’de yayımlanmasına rağmen kitaplarınızı 1979’dan sonra yayımlamaya başlıyorsunuz. Bu süreç nasıl geçti?

Ahmet Telli – 1961’de ve hatta o dönemde yazılan, yayımlanan şiirler kayıp. Belki böylesi daha iyi olmuş. Peşlerine düşmeyi de gereksiz buluyorum.

Dahası, kitaplarıma girmeyen şiirler bir gün birilerinin eline geçerse külliyatıma dahil etmemesini dilerim. İlk kitap 1979 tarihli. Arada geçen süreye okuma bilgilenme süreci de denebilir. Okuduğum her iyi yazdıklarımı yayımlamakta gecikme nedeni olabilir, olmuştur.

Kitapları yayımlatmada güçlük çekmedim ama kendimi ikna etmede zorlandım diyebilirim. Bu süreçte kitap tanıtma yazıları, denemeler falan yayımladım gazete ve dergilerde. Düzyazı olgunlaştırır, şiirse dilin mantığını reddederek kanat takar sözcüklere.

Gezi, anı, eleştiri ve düşünce yazıla-rı da kaleme alıyorsunuz. Şiirin farkını nasıl anlatırsınız? Sadece şiir yazmamak dizelerinizi nasıl besledi?

Ahmet Telli – Şiir bir anlatı değildir diyerek karşılık verebilirim sorunuza. Bir iletişim kurma yolu da değildir… Hani ne diyordu Cemal Süreya: “Ağır ol düzyazı/ Sen ancak uçağa binebilirsin”.

Düzyazı kitaplarımda anlattım anlatmak istediklerimi; gezi, anı ve eleştiri olarak. Bütün bunlar dil aracılığıyla oluşan edebiyat örnekleri. Şiirse edebiyat değil, dilden ödünç aldıklarını edebiyata emanet etmeyen bir pratik. Dilsizleşme de diye-bilirim.

Şiirin aşkla muhabbeti ezeli

Şiirinizin temelini oluşturan imgeler ve onların kaynakları neler?

Ahmet Telli – İmgeler, nesne-şey ile şairin seçtiği sözcükler aracılığıyla alımlayıcının zihninde beliren bir işaret fişeği, var oluş anını yaratan sarsılma olabilir. Buna yeniden-üretim de denebilir, aynı olgu başka ifadelerle de anlatılılabilir. İmgeler dilsiz ama doğurgandır.

Edilikten imge çıkarmak imkansız değilse bile zor. Böyle olunca hayat ve doğa, hiç bitmeyen bir imge dokuyucusuna dönüşür. Hayata ve doğaya hükmedici değil eşitlikçi yaklaşım bana uygun gelmiştir.

Hayat-bilinç-imgelem diyalektiği, benim için hem bir kaynak hem de omurga oldu.

Şiirinizde toplumcu damarın hayat ve aşkla buluşuyor diyebilir miyiz o hâlde?

Ahmet Telli – Bir eylem ve müdahale biçimi olarak aşk hali, bir ütopyanın da açık kapısıdır. Kendisinden başlayan bir aşk ile yeryüzünü aşklaştırma olanağı, insanın aşk hali ve devrimciliğin de anlatımıdır.

Bu aşk hali; düşsüzleşme, kanıksama, duyumsamama ve mutsuzluğu kutsama gibi ricat hattını dönüştürme eylemi sanırım. Şiirin aşkla muhabbeti ezeli olduğu kadar ‘şimdi’yle ruh ve biçim kazanır. Ötekileştirmeye ve aynılaşmaya karşı duruştur da diyebiliriz.

Toplumculuk ‘ben’i ıskalamamalı

Şiirleriniz bireysel konuların yanı sıra toplumsal belleğe de gönderme yapıyor. Bu ortak hafıza sizi nasıl etkiledi ve şiirinizin neresinde? 

Ahmet Telli – Gerçek kaotiktir. Bunu salt top-lumsal ya da bireysel olana indirgemek ne kadar doğru değilse bireysel ve toplumsal olanın birbirini belirleyişi de bir olgu. Yazarın gerçeklikle kurduğu ilişkinin ne olduğuna bakmak gerekir.

Şöyle de söylenebilir: Yazarın gerçeklikle kurduğu ilişkinin ‘ben’ ya da ‘biz’ üzerinden oluşu, onun tercihini de gösterir. İşlevselliği önceleyen toplum-culuk ‘biz üzerinden söz aldığı için ‘beni ıskalamamalı, ‘ben’ üzerinden söz alanın da `biz’i ıskalamaması gerektiği gibi…

Hafıza ise sadece unutma ve hatırlamaya indirgenemez, hafıza, insanın dünya karşısındaki tavrıdır. İnsanlık kültürü-nün ilerici ve demokratik yanını sahiplenmek anlamına da gelir bu. Şiir, belki de hafıza silicilere karşı bir direniş hat-tı. Bunu gözetmeye çalışıyorum.

Sözcükler durduğu yerde huzursuzdur

“Çünkü şair kendinin farkında/ olduğundan daha yalnız, daha/ beter bir hâfızadır, bu yüzden/ kederini anlatabilecek alfabeyi/ ancak/ kendisi yaratabilir” diyorsunuz. Elli yılı aşkın şairliğiniz nasıl bir alfabe yaratınanızı sağladı? 

Ahmet Telli – Arthur Rimbaud, “Rengini buldum seslilerin” diyordu bir şiirinde, “A kara, Ö ak, İ kırmızı, O mavi, Ü yeşil…” Rimbaud, harfleri aynı tınıyı yinelemesinden kurtararak onlara başka özellikler kazandırmaya mı çalıştı ya da seslerin yeni gerilimler edinmesini mi istedi?

Belki şöyle söylenebilir: Sözcükler durduğu yerde huzursuzdur. Düzyazı sözcükleri yormuştur. Onlara yeni çağrışımlar, gölge anlamlar kazandırmak gerekiyor. Bu ise şiirin birincil işi.

Benzetmelerden yorulan sözcükler düzyazının atlasından şiirin bağrına sıçrayarak yeni tmılar edinmek istiyor gibidir. Bunun farkına varmaktır benim edindiğim şey. Farkına varmak ile uygulayım ayrı şeyler. Her şiirde bunu başaramazsınız ama farkında olmak başattır.

Öğretmenlik, kitapçılık ve yayın-cılık geçmişiniz de var. Kendinize kurduğunuz dünyanın temel dayanak noktası her yönüyle edebiyat bir anlamda değil mi?

Ahmet Telli –  Öyle de söylenebilir.

İyi şiirler zor bestelenir

Bestelenenlerin yanı sıra şiirlerinizi okuduğunuz çalışmalarınız mevcut. Şiirin tınısı ve ritmiyle ilgili neler söylersiniz?

Ahmet Telli – Şiir seslendirmek tartışmalı bir konu. Behçet Necatigil’in Kareler Aklar’daki şiirler buna izin vermez sözgelimi. Özellikle son yıllarda kimi genç şairlerimizinkiler de öyle.

Şiirin söylenen değil yazılan bir şey olduğu modern şiirin birincil özelliği. Öyleyken devralınan şiir mirasımız bu çağda hala oraldır.

Son iki kitabımdan öncekilerin genel özelliği de böyle. Onları seslendirmede bir sakınca görmedim. Beste meselesine gelince iyi şiirler zor bestelenir. Bunun için Fazıl Say falan olmak gerekir.

Popüler kitleseldir, şiir bireysel

Bir röportajınızda “Şiir popülerliği sevmez” diyorsunuz. Günün ve güncelin şiirine dair neler söylersiniz?

Ahmet Telli – Kitle kültürü, magazin söylemi, hatta arabesk kavramları gündelik yaşamda iç içe görülüyor. Dahası, bunların hepsine popüler kültür de denebiliyor. Belli ki bugün popüler kavramının bütünlüklü bir tanımı yapılmamış. Yaygın olan her şeyi popüler saymak gibi bir yanılgıya da düşülüyor. Sözgelimi Nazım Hikmet yaygındır ama popüler değildir. Kolay tüketilip eskiyen yanıyla popülerlik ile şiirin ilintilendirilmesi doğru gelmiyor bana.

Peki, popülarizme yaslanan şiir yok mu? Varsa da biz onlara manzume diyoruz. Hamasate dayalı şeylerdir bunlar. Belli ki popüler kitleseldir; şiirse bireysel bir sanat pratiği. Güncelin bağrında tarihsel olanı sezip kavramak ve sanat ürününe mal etmek aykırı bir şey değil. Salt güncellik ise sanatın değil başka alanların konusu. 

Editör: Cem Cengiz Yarar

Yavuz Rençberler
Yavuz Rençberler
724kultursanat.com ‘un kurucusu. Gazeteci, televizyon programcısı, iletişim danışmanı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV mezunu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödülü sahibi. Mesleğinin verdiği refleks ve pratiklikle kültür sanat alanında olanları değerlendirmeye paylaşmaya çalışıyor. İçinde insan olmayan kitaba, içinde kitap olmayan insana inanmıyor. İnsanın yazılmamış sayfalarının yazılanlardan daha çok olduğuna inanıyor. İletişim: yavuz@724kultursanat.com
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.