Bir Zamanlar Çukurova dizisi bir esinlenme mi
Bu sezon başlayan dizilerden en dikkat çekeni yönetmenliğini Murat Saraçoğlu’nun yaptığı, senaryosunun Yıldız Tunç, Su Ersöz ve Derem Çıray’a ait olduğu, 1970’li yılların Adana’sında bir çiftlikte geçen olayları konu alan Bir Zamanlar Çukurova dizisi oldu.
Days Of Heaven’i hatırlattı
Adını ilk duyduğumda bana Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da ve Sergio Leone’nin üç saat elli dakikalık filmi Bir Zamanlar Amerika’sını hatırlatan dizi, konusuyla da başka bir filmi hatırlattı. Hastası olduğum Terrence Malick’in Days Of Heaven’ini !
Tabii ilk etapta, patronunu öldürdükten sonra sevgilisi ve kız kardeşiyle birlikte Texas’a kaçan Bill’in hikayesiyle, üvey kız kardeşi Züleyha’yı kumar borcu yüzünden satan Veli yüzünden, Züleyha’yı seven Yılmaz’ın elini kana bulaması hikayesi örtüşüyor.
Zengin ağa ve genç kız hikayesi
Days Of Heaven’da da Bir Zamanlar Çukurova’da da sevgililer kardeş oldukları yalanını söyleyerek bir çiftlikte iş buluyorlar. Her iki hikayede de çiftlik sahibi zengin adam, kıza aşık oluyor. Ve her ikisinde de kız bu genç veliahtla evleniyor.
Bu dakikadan sonra bizdeki durum biraz değişiyor. Terrence’in versiyonunda Bill para hırsı yüzünden sevgilisini çiftlik sahibine resmen peşkeş çekerken, bizdeki dizi olan versiyonda parayla ilişkisi olmayan, halim selim, çalışkan ve dürüst, kaderin sillesini yemiş temiz çocuk Yılmaz’a oyun oynanıp Züleyha’sı Demir’le evlendiriliyor.
Buradaki sebep paradan çok Demir beyin itibarı oluyor çünkü kısır olma ihtimali var kendisinin. Anne Hünkar hanım(Vahide Perçin) oğlumun soyu yürümeli deyip Yılmaz’dan hamile olan Züleyha’yla ona aşık olan Demir’in evlenmesi için Yılmaz’ı kodese tıktırtıyor. Yazarken benim kafam karıştı.
Hamile kadın ortada kalır
Aslında esinlenme kısmı bizdeki Yeşilçam filmlerindeki kötü üvey abi, aşkı için her şeyi yapabilecek olan yağız delikanlı, sevgilisinden hamile kalıp birden ortalarda kalakalan kızcağız modeliyle harmanlanarak sunuluyor bize.
Ortaya karışık olmuş diyebileceğimiz dizi aslında diğer yandan da yine Adana’da çekilen Hanımın Çiftliği’ne de benziyor. Yurtdışında eğitim almış Demir ve Muzaffer bey, çiftlikte çalışan Güllü ve Züleyha, her ikisinin de aşığı olan gençler de iyi huylu ve çiftlikte hemen yaptıkları iyi işlerle öne çıkan, aranan kişiler oluyorlar.
Hanımın Çiftliği’ndeki gibi
Ve aslında sadece Hanımın Çiftliği değil de bu tip çiftliklerde çalışanlardan illa düzenbaz, arkadan iş çeviren, bu yağız delikanlılara gıcık olan Gaffur ve Reşit…
Karma bir iş olmuş gibi görünen Bir Zamanlar Çukurova, 6.bölümde diziye Kerem Alışık’ın girmesiyle biraz daha hareketlenecek gibi görünüyor. Ki birkaç bölümden sonra diziye yeni bir oyuncu eklemek de son birkaç senedir dizilerdeki tempoyu düşürmemek için yapılan bir taktik oldu.
Oyuncuların uyumu
Murat Ünalmış ve Hilal Altınbilek uyumlu partner olmuşlar.
Sosyal medyada da ZülDem şeklinde adlandırılıp aşkları üzerinden methiyeler düzülen Züleyha-Demir aşkı (aslında tek taraflı bir aşk ama seyirci belli ki büyük bir aşk görmek istiyor) üzerinden Ünalmış ve Altınbilek’in uyumu sevildi.
Hünkar hanımın (Vahide Perçin) oyunculuğu göz doldurur cinsten ve diğer yan rollerdeki oyuncular oldukça iyi. Oyuncu seçimleri güzel yapılmış. Hepsi ayrı elbette ama ben en çok Cengaver rolüyle Kadim Yaşar’ı beğendim.
Sahne tasarımı açısından, dönemi yansıtan objelerin, sıcak renklerin ve ışığın güzel kullanıldığı dizi bu yönüyle de kendisini izlettiriyor.
Senaristler izleyiciyi aptal yerine koyuyor
Evet genel manada baktığımda tüm bu saydıklarımla birlikte bu iş olmuş diyeceğimi bekleyebilirsiniz fakat ben ne yazık ki bu kadar iyi niyetle bakamayacağım duruma.
Çünkü karşımızda daha önce yapılmış, benzerleri olan, yeni hiçbir şey sunmayan bir iş var. Yeni konular bulmak, yaratmak, yaratıcı olmak varken neden bizim senaristlerimiz hala bizi aptal yerine koyup dışı parlak şeker kaplı içinden yedikçe çürük elmanın çıktığına şahit olduğumuz elma şekeri gibi işleri satıyorlar bize?
Dışı önce güzel, ama yavaş yavaş erimeye, çürümeye ve küçülmeye, sünmeye başlayacak olan işler bunlar. Öyle olsun istemem, bu dediğim benim temennim değil elbette sadece düşündüğüm şeyi söylüyorum.
Sizce de artık yepyeni, daha önce yapılmamış bir şeyleri izlemek ve istemek hakkımız değil mi?