Ece Yazıcı “1 Numaralı Peron” romanını nasıl yazdı

Ece Yazıcı “1 Numaralı Peron” ile edebiyat dünyasına adım attı. Ece Yazıcı ile kitabına ve edebiyat dünyasına dair söyleşi gerçekleştirdik.

İlk romanı “1 Numaralı Peron” ile okurların karşısına çıkan Ece Yazıcı ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Ece Yazıcı, “1 Numaralı Peron” adlı romanında Rusya ve Ukrayna üzerinden bir aşk ve kaçış hikayesini anlatıyor.

Ece Yazıcı edebiyat dünyasına nasıl adım attığını, ilk eserinin yazım sürecini ve edebiyata bakışını açık yüreklilikle paylaştı. Keyifle okumanızı umarak paylaşıyoruz:

Uzun yıllar finans sektöründe çalışan Ece Yazıcı, “Zamanla, iş haricinde, dışarıda da başka bir hayat hatta başka bir dünya olduğunu farketmeye başladım.” sözleriyle edebiyat dünyasına geçişini anlatıyor.

Finans dünyasından edebiyat dünyasına

724kültürsanat – Ece Hanım kendinizi kısaca tanıtır mısınız, dediğimizde neleri anlatırsınız öncelikle? 

Ece Yazıcı- 1977 yılında Tekirdağ’da doğdum. Yaşamımın çok büyük bir kısmını İstanbul’da geçirdim. 1998 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olduğumda tek hayalim şirket birleşmeleri ve satın almaları konusunda uzmanlaşmaktı. Dönemin konjonktürü itibariyle bankacılık sınavlarına girmeye başladım. Sektöre ilk adımları böylece attım.

İstanbul Ticaret Üniversitesi Uluslararası Bankacılık ve Finans yüksek lisansından dönem birincisi ve onur derecesi ile mezun oldum. Ama zamanla, iş haricinde, dışarıda da başka bir hayat hatta başka bir dünya olduğunu farketmeye başladım. Yıllar geçiyordu ama neden yapmayı sevdiğim şeylerle geçirmiyordum? Bu nedenle iş ve okul arasında gidip gelmekten zaman bulamadığım, içimde ukte kalan şeylere yönelmeye başladım.

Dolayısıyla hobilerimle sadece boş zamanlarımda ilgilenmek yerine, onlara daha fazla zaman ve fırsat yaratacak şekilde yaşamımı dizayn ettim. Koltuklarımın altında birden fazla karpuz taşısam da hiçbir zaman yorulmadım aksine varlıkları enerjimi hep yukarı taşıdı.

Yazarlık atölyesinde teknik öğrendim

724kültürsanat – Kitabı yazma sürecinizi anlatabilir misiniz?

Ece Yazıcı- Bu açıdan kendimi analiz ettiğimde, benim için varolan esas şeyin yazmak olduğunu görüyorum. Yazmayı her zaman sevdim. Geriye dönüp baktığımda, yazı denemelerimi ufak ufak biriktirmişim. Ama bu denemeleri geliştirmek, mevcut önceliklerim arasında üst sıralarda olmamıştı. Pandemiye kadar…

Kimsenin ne ile karşı karşıya olduğunu kestiremediği, kendisinin ve sevdiklerinin sağlığından endişe ettiği ve artık tüm dünyanın hayatın anlamını sorguladığı o karanlık günlerde hemen herkesin farklı alanlarda deneyimlediği online aktiviteler benim de can simidim oldu.

Gazeteci-yazar Bahar Akıncı’nın online yaratıcı yazarlık atölyesi dersleri verdiğini görünce hemen kaydoldum. Amacım geçmişte yazdığım küçük denemeleri anlamlı biçimde birleştireceğim bir teknik öğrenmekti. Bahar Hanım ödev olarak, göndereceği fotoğrafa bakıp 3 sayfayı geçmeyecek bir hikaye yazmamızı istedi.

23 Nisan 2020 tarihinde başladığım ilk andan, bitirinceye kadar büyük bir zevkle yazmaya devam ettim. Öyle ki gözlerimde canlandırdıklarıma kendim bile heyecanlandım, saatlerin birbirini nasıl kovaladığını anlamadan, dört gün sonra dört bölüm olarak teslim ettim. Sonucu merakla beklediğimi dün gibi hatırlıyorum. Devamı ve geldiğim nokta ise hep söylediğim gibi evrenin bana bir sürprizi, hatta hediyesi.

Her şey o siyah-biyaz fotoğrafla başladı

724kültürsanat – Bu aşk hikayesinden nasıl esinlendiniz?

Ece Yazıcı- Her şey o siyah-beyaz fotoğraf ile başladı! Fotoğrafa baktığımda gördüğüm ilk şey bakışlardı. Bakışların söylediklerinden etkilendim. Birinin gözleri şüphe ile karışmış endişeyi ve tedirginliği yansıtırken, diğerinin gözlerinde ise kibir ve umursamazlık vardı. Bu bakışlar bana bir kaçış hikayesini çağrıştırdı.

Kaçışa, yaşanmışlıklara üzerine ortaya çıkan olaylar da eşlik edecekti. Birbirine zıt karakterlere sahip iki insanın bir araya geldiği yerde aşkın olmaması kaçınılmazdı. Karakterlerin kim olması gerektiğini ve nerede tanıştıklarını bir dakika bile düşünmedim.

İç sesimin bana kuvvetle söylediği şekilde; onlar en başta Elena ve Boris olacak ve hikaye kesinlikle 1910’lu yılların başında Rusya’da geçecekti. İki kişinin birbirine bakışları ve beden dili beni yazmaya iterken, fotoğraftaki diğer detaylar zaman ve mekan olgularını derinleştirdi. Böylece hikayenin çapı büyüdü, olaylar heyecanla ilmek ilmek birbirine bağlanarak genişledi ve sonunda romana dönüştü. Gerisi tamamen hayal ve yaratıcılığın gücüne kalemin hızının eşlik etmesi…

Boris ve Elena karakterleri nasıl oluştu

724kültürsanat – Kitabı yazarken nasıl bir özel çalışma yaptınız? Rusya ve Ukrayna tarihi ile ilgili bir araştırma yaptınız mı? Onlarla ilgili özel İlgi alanınız nereden geliyor?

Ece Yazıcı- Ben hikayeyi başından sonuna kadar aklımda ana hatlarıyla oluşturmuştum. Ama bir eser haline getirmek tamamen ayrı bir çaba ve ciddi bir çalışma disiplini gerektirdi. Kaynak bulmak, araştırma yapmak, okumak, analiz etmek ve yazmak birbiri içine geçen ve birbirini tamamlayan aşamalar oldu. Hatta neredeyse aynı anda gelişti diyebilirim.

Hikaye Boris’in yaşamından kesitler ile başladığı için, ilgili dönemdeki dünya gündemini, Rusya’nın tarihini ve sosyo kültürel yapısını anlamak ve anlatmak çok önemliydi. Olaylar gelişirken Elena’nın Ukraynalı olarak yaratımı ise doğal bir akışın sonucu olarak ortaya çıktı.

Böylece Rusya tarihi içinde Ukrayna’yı da ele almak gerekti. Öğrencilik yıllarımda okuduğum Rus klasikleri dışında, Rusya yada Ukrayna özel ilgi alanıma girmiyordu. Ama yazım aşamasında bir yandan kaynak ararken, farklı şekillerde tesadüflerle hep Rusya hakkında belgesellerin, kitapların veya makalelerin karşıma çıkması sonucu doğal olarak ilgi alanı haline geldi.

Yeni kapılardan geçer, yeni yollara varırsınız

724kültürsanat – Kitapta da bahsedildiği gibi yeni bir hayata başlamanın zorluklarını okuyucu nasıl algılıyor? Yeni bir hayata başlamak için bir motivasyon mu veriyor?

Ece Yazıcı- Kurgunun etrafında döndüğü iki karakter Elena ve Boris farklı sebeplerle hayatlarının yönünü değiştirmek zorunda kalan ve sonuçlarına katlanan kişiler iken, kader yollarını kesiştirdiğinde beraber çıktıkları yolculuğun kendi gerçeklerini değiştireceğinin bilincinde değillerdi.

Dolayısıyla evet, gidilen bir yol ve bir yolculuk var ama bu yol öncelikle bireylerin kendi içinde bir kimlik değişimi ve bir noktadan sonra da beraber yürünen bir yol haline geliyor. Yeni bir adım atmak, cesareti herşeyden önce de karar vermeyi gerektirir.

Çünkü en kötü karar bile kararsızlıktan daha iyidir aslında. Yeni kapılardan geçer, yeni yollara varırsınız. Yeni olasılıklar belirsizlikleri beraberinde getirse de bir bakıma heyecan vericidir ve içinde umut da barındırır. Keşke deyip pişman olacağımıza iyi ki deyip kazanımlarımızı artırmak elimizde. Hayatımızda keşke’lerin yerini iyi ki’ler almalı.

Devam kitabı geliyor 

724kültürsanat – Bundan sonraki devam kitabı ne ile ilgili olacak? Aşk hikayesinin devamı niteliğinde mi yoksa farklı bir aşkın hikayesi mi?

Ece Yazıcı- Serinin ilk romanı anlamlı bir noktada kesildiği için ikinci kitap devam niteliğinde olacak. Dönemin tarihi koşulları etrafında şekillenecek olan yaşamlara tanıklık edeceğiz. Aşkın sevgiye ve umuda bağlanışını kuvvetle hissedecek hatta izleyeceğiz. Aşk her zaman var olacak ama fırtınalara dayanabilecekler mi? Bazı konular su yüzüne çıkmayı bekliyor, çıkabilecek mi? Hep beraber görelim.

724kültürsanat – Savaş sırasında yaşanan dramlar insanların hayatlarını ne kadar etkiliyor?

Ece Yazıcı- Dönem dünya tarihi açısından dönüm noktası niteliğindeki pek çok olayı kapsıyor. Toprak kavgaları, birbirine ters düşen çıkarlar, savaşlar, suikastler …

Her birinin başka olayları tetiklemesi sonucu günümüzün makro ekonomik ve siyasi sınırları çizilmiş oldu. Ancak bu gelişmeleri toplumsal ve bireysel boyuta indirgediğimizde pek çok insanın yaşamını kaybetmesine, farklı toprak bütünlüklerinde ve yönetimleri altında yaşamaya başlamalarına neden oldu. Tüm bunların sonucunda da bir göç olgusu ortaya çıktı.

Göç, gidilmek zorunda kalınan topraklarda sevdiklerini bırakmakla eş anlamlı iken, yeni varılan yerde de kimlik ve aidiyet sorununu getirdi. Ne bıraktığınız yer sizin vatanınız ne de geldiğiniz bu topraklar. Herkese ve her şeye yabancısınız artık.

Okuyucu yakın tarihte yolculuğun çıkıyor

724kültürsanat – Okuyucu kitapta Rusya ve Ukrayna’nın dış siyaset ve politikasına dair hangi izleri bulabiliyor?

Ece Yazıcı- Rus dış siyasetinin ve buna bağlı olarak izlediği politika ve stratejilerin geçmişten günümüze kadar, sıcak denizlere inmek olduğu bilinen bir gerçek. Kitapta da bu strateji ekseninde Rus-Osmanlı ilişkilerinde bıraktığı izler ve paralelinde Balkan savaşlarına atıflar var. Bu hareketlilik kahramanlarımızın hayatlarına başka bir soluk getiriyor, getirmeye devam edecek.

724kültürsanat – Bugünün Rusya ve Ukrayna çizgisine nasıl bir ışık tutuyor? Sizce bugün Rusya ve Ukrayna Savaşı’nda benzer aşk hikayeleri ya da yaşam kesitleri yer alır mı?

Ece Yazıcı- Aslında bugün tanıklık ettiğimiz Rusya ve Ukrayna savaşına gelinceye kadar, dünya birçok savaş gördü geçirdi. Nesillerin böyle üzücü tecrübeler yaşaması ve ders almaması maalesef çok acı. Ancak kitapta da değindiğim gibi, savaşlar aslında haritalar üzerinde hesap yapılmasına ve sınırların değiştirilmesine karar verilmeden önce siyasi ve ekonomik gerekçeler ile başlıyor. Savaş fiili olarak başladığında da insanlar sevdiklerinden göçler yada kayıplar sonucu ayrılmak zorunda kalıyor.

Aşk bu büyük resmin içinde solan, yaprakları kuruyup paramparça olan bir çiçek gibi. Bir daha gözünüz kadar sakınamayacak, elinize alıp sevemeyecek ve kokusunu içinize çekemeyeceksiniz.

Aşkı ayıran sadece savaşlar yada sınırlar değil; aynı ülkede yaşamasına rağmen birleşmeyi başaramayan karakterler de aşkta kalamıyor. Her ne zorluk olursa olsun ayrı düşenlerin bir gün buluşacaklarına eminim yeter ki sahip oldukları aşkın değerini bilip hakkını verecek cesarette olsunlar.

Ece Yazıcı “1 Numaralı Peron” romanını nasıl yazdı?

Değişimi görmek, kabullenmek ve ilerlemek

724kültürsanat – Bu Aşk Hikayesi üzerinden kitapta okuyucuya vermek istediğiniz asıl mesaj nedir?

Ece Yazıcı- Benim vurgulamak istediğim, koşullar değiştiğinde nasıl hareket ettiğimiz. Koşulları kendi isteğimizle değiştirebilir, cesaret gösterip alışkanlıklarımızdan konfor alanlarımızdan çıkabiliriz. Koşullar bizim dışımızda değişebilir ve bunlara bir şekilde adapte olmaya çalışır hatta belki mücadele etmek zorunda kalırız.

Başlangıç noktası ne olursa olsun, bu bir değişimdir ve değişimi görmek, kabullenmek ve ilerlemek başından sonuna bir yolculuktur. Bu yolculuğun içinde aşk da vardır, birleşmek de, ayrılmak da. 1 Numaralı Peron’dan kalkan tren gibi, hayatımızın her durağında birileri biner, birileri de zamanı geldiğinde sessiz sedasız gider.

Dışardan bir gözle bakmayı başarabilirsek, her şeyin bir sebebi olduğunu ve bu sebeplerin de kendimizi yeniden yapılandırma imkanı verdiğini fark edebiliriz. Unutmayalım ki ne tanıştığımız insanlar, ne de karşılaştığımız olaylar ve bulunduğumuz ortamların hiçbiri tesadüf değil.

Aslında zamandan ve mekandan bağımsız bir roman

724kültürsanat – Kitabın belli bir hedef kitlesi var mı? Kitabı en çok kimlerin okumasını istersiniz?

Ece Yazıcı- Yaş aralığı, meslek gibi parametrelere bağlı olmadan geniş bir yelpazeye ulaştığını görmek beni mutlu ediyor. Ulaşabildiği kadar çok kişiye ulaşmasını isterim. Bugüne dek okuyucularımdan gelen geri bildirimlerden herkesin kendi yaşamına, yaşama olan bakış açısına göre bir filtrelemeden geçirdiğini gördüm.

Kimi karakterler arasındaki ilişkilerin, kimi bugüne dek Moskova ve Petersburg’u hiç görmemiş olmama rağmen akıcı anlatımımın, kimi de zaman zaman yükselen tansiyon ve entrikaların etkisi altında kaldılar.

Okuyanların yoğun duygusal bağ kurdukları bir kitap oldu. Yeni bir hayata zorluklarla başlamanın anlamını vurguladığı için, bir itici güce ihtiyaç duyanların, ilham arayanların öne çıkacağını düşünüyorum. Her ne kadar içeriği itibariyle bir soğuk iklim kitabı gibi gözükse de anlattıkları zamandan ve mekandan da bağımsız hale getirdi.

724kültürsanat – Son söz olarak okurlara iletmek istediğiniz…

Ece Yazıcı- Yolculuklarımız, hayatımızı değiştiren gerçeklere doğru aslında. Sevginin gücüyle yaşamda hep bir umudun olduğunu kanıtlayan 1 Numaralı Peron’u okurken hayatta hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını bir kez daha keşfedeceksiniz.

Yavuz Rençberler
Yavuz Rençberler
724kultursanat.com ‘un kurucusu. Gazeteci, televizyon programcısı, iletişim danışmanı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV mezunu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödülü sahibi. Mesleğinin verdiği refleks ve pratiklikle kültür sanat alanında olanları değerlendirmeye paylaşmaya çalışıyor. İçinde insan olmayan kitaba, içinde kitap olmayan insana inanmıyor. İnsanın yazılmamış sayfalarının yazılanlardan daha çok olduğuna inanıyor. İletişim: yavuz@724kultursanat.com
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.