Harper Lee 55 yıl sonra yazdı

Harper Lee, Tespih Ağacının Gölgesinde romanıyla bundan elli beş yıl önce yayımlanan “Bülbülü Öldürmek”in devamını okurlarla buluşturdu.  Önyargılar, haksızlıklar, çatışmalar ve sınıf algısı gibi kavramlar üzerinde, okuru tekrar düşünmeye çağırıyor. Romanda bakışlar, ilk romandan yirmi yıl ötesine gidiyor ve küçük kız Scout, bir genç kadın olarak tekrar sahne alıyor.

Harper Lee tam 55 yıl sonra dünya edebiyatında önemli bir yeri olan Bülbülü Öldürmek adlı romanının devamı olan Tespih Ağacının Gölgesinde ile okurlarla buluştu. Bülbülü Öldürmek, 1960’ta yayımlandığında yazarın ülkesi olan ABD’de büyük yankı uyandırdı. Ardından Pulitzer ödülü de alan kitap bir yıl sonra da Gregory Peck’in başrolünü oynadığı bir filmde beyazperdeye aktarıldı. Oscar aldı.

Tespih Ağacının Gölgesinde’nin arka kapağında “Son yılların en büyük edebiyat olayı.” ifadesi yer alıyor.

Bülbülü Öldürmek, satış rekorları kıran bir roman oldu. Harper Lee’nin ilk ve tek romanıydı. 55 yıldır da okurların ilgisini çeken bir roman. Bülbülü Öldürmek, insanoğlunun en büyük hastalıklarından biri olan ırkçılığı konu ediyordu. Amerika’nın güneyi Alabama’da, Maycomb adındaki küçük bir kasabada yaşanan ve bir zencinin haksız yere suçlanmasıyla gelişen olaylar, küçük kahramanımız Scout’un büyüyüşüyle birlikte ele alınıyordu.

Küçük çocuğun gözünden ‘adalet’

Romandaki gözümüzdü Scout Finch. Onun gözüyle sergileniyordu tüm önyargılar, haksızlıklar, çatışmalar ve sınıf algısı. Roman her ne kadar küçük bir Amerika kasabasında geçse de yansıttığı evrensel değerleriyle tüm sınırları ortadan kaldırıyordu. Adalet ise Bülbülü Öldürmek’in merkezindeki en önemli konuydu. Romanın bir diğer önemli kahramanı olan ve küçük Scout’a adalet, dürüstlük gibi kavramları aşılayan babası Atticus Finch de bu bağlamda dünya edebiyatı tarihindeki yerini alıyordu.

Bir küçük kasaba hayatının tüm ruhuyla can bulduğu roman, yarattığı gerçeklik algısıyla da dikkat çekmişti aynı zamanda ve Bülbülü Öldürmek’in en büyük başarılarından biri olarak kabul edildi bu durum. Çünkü anlatılanlar yakıcı bir sahiciliğin gölgesinde ilerliyordu. O güne kadar da hiç kimse dürüstlük ve adaleti, büyülü bir çocukluğun gözünden yazmamıştı. Sanıyorum Bülbülü Öldürmek’in en özel yanlarından birini de bu oluşturdu.

Devam hikayesi

Tespih Ağacının Gölgesinde, bir devam hikâyesi olma özelliğini de en çok hemen yukarıda saydığım kavramlar üzerinde, okuru tekrar düşünmeye çağırmasında buluyor. Kahramanlarımız birkaç eksikle yine aynı ancak hikâye kaldığı yerden devam etmiyor. Harper Lee, zamanı yirmi yıldan fazla ileri götürerek küçük kız çocuğu Scout’u, bu kez yirmi altı yaşında genç bir kadın olarak karşımıza çıkarıyor. Üstelik taşranın o görülmez zincirlerini de kırmış biri olarak izliyoruz onu. New York gibi büyük bir eyalette geçirmiştir gençliğinin önemli bir kısmını kahramanımız ve yaşananlara artık bir taşralıdan çok bir kentli gözüyle bakıyor. Hikâyenin en önemli çatışma noktalarını da Jean Louise Finch’in, namı diğer Scout’un bu farklılaşan bakış açısı meydana getiriyor.

Tespih Ağacının Gölgesinde dertlerini, Scout’un ailesini ziyeret etmek için New York’tan çocukluğunun geçtiği kasaba Alabama-Maycomb’a dönmesiyle anlatmaya başlıyor.

Umutlu bir yolculuktur bu Scout için çünkü aradan geçen yirmi yıl kendisinde büyük değişimlere yol açsa da hayalindeki kasabanın, düşlerinde yaşattığı imgelerin yerli yerinde olduğunu düşünüyordur. Ancak hikâye ilerledikçe o da, biz de göreceğiz ki hiçbir şey Scout’un bıraktığı gibi değildir. Üstelik doğduğu topraklara adım atar atmaz içine çekileceği, kökleri çok eskilere dayanan ve yazarın Bülbülü Öldürmek’te temellerini attığı bir ilişkinin içinde bulacaktır kendini kahramanımız. Bu ilişki aynı zamanda yaşlı ve tutucu halasıyla tartışmalarına da yol açacaktır çünkü aradan geçen yıllar, sınıf kavramına bakışını değiştirmemiştir halasının. Ancak burada Scout’un kentli ve özgür bir kadın olarak kendi kararını verme uğraşı, bunun yanında Harper Lee’nin konu üzerine yaptığı vurgu önemli bir çerçeve çiziyor bize.

Taşra ve kent

Bu bağlamda romanın sayfaları arasına sızan ve önemli sorunları kaşımak için yazarına epey malzeme veren taşra ve kent ikilemi de gündeme geliyor.

Tespih Ağacının Gölgesinde için bir diğer yandan arka planında dönen sosyolojik kırılmaları da dikkate aldığımızda tarihleri içine alan bir roman diyebiliriz. Ancak bunu ne bir olaya vurgu yapmak ne de bir olayı öne çıkarmak için kullanıyor yazar. Harper Lee’nin yapmak istediği, hemen yukarıda da bahsettiğim romanın gerçeklik katmanlarına biraz daha demir dökmek ve bu sosyolojik değişimlerin, insanları yani roman kahramanlarını nasıl değiştirdiğini gösterebilmek. O nedenle Tespih Ağacının Gölgesinde’nin, Bülbülü Öldürmek’le açılan insani halkaya bir yenisini daha eklediğini söyleyebiliriz rahatlıkla.

İlk romanın fanatiklerini ve hatıralarında Bülbülü Öldürmek’i farklı bir şekilde yaşatanları Scout’un genç kadın halini görmek, başından geçenleri okumak nasıl hissettirecek merak ediyorum açıkçası. Ancak Harper Lee’nin az bulunur bir sadelik içinde, yine az bulunur küçüklükte bir dünyadan büyük bir insan manzarası sunduğunu söylebilirim rahatlıkla.

Yani bülbül bir yerlerde hâlâ yaşatılıyor.

Kaynak: Cumhuriyet / Eray AK

Yavuz Rençberler
Yavuz Rençberler
724kultursanat.com ‘un kurucusu. Gazeteci, televizyon programcısı, iletişim danışmanı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV mezunu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödülü sahibi. Mesleğinin verdiği refleks ve pratiklikle kültür sanat alanında olanları değerlendirmeye paylaşmaya çalışıyor. İçinde insan olmayan kitaba, içinde kitap olmayan insana inanmıyor. İnsanın yazılmamış sayfalarının yazılanlardan daha çok olduğuna inanıyor. İletişim: yavuz@724kultursanat.com
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.