İran’ın bitmeyen yası
Hazreti Hüseyin ve ehlibeytin şehit edildiği Kerbela olayının yıldönümü nedeniyle İran’da yapılan matem törenlerine İranlı yazar Shahzadeh N. Igual ile birlikte katıldık. 35 senedir Türkiye’de yaşayan ve “gerçek İran’ı” dünyaya tanıtmak için çalışmalar yapan Igual ile hem Tasua ve Aşura günlerinin önemini hem de İran’ın bilinmeyen yüzünü konuştuk.
Sayım Çınar, Kerbela olayının yıldönümünde İran’daki matem törenlerine İranlı yazar Shahzadeh N. Igual ile birlikte katıldı. İran’ın bilinmeyen, merak edilen yüzünü ‘Tasau’ ve ‘Aşure’ günlerinin önemini yazar Igual ile konuştu ve yazdı.
Sayım Çınar’ın İranlı yazar Shahzadeh N. Igual ile yaptığı keyifli söyleşiyi sizlere sunuyoruz…
Hazreti Hüseyin ve ehlibeytin şehit edildiği Kerbela olayının yıldönümü nedeniyle İran’da yapılan matem törenlerine İranlı yazar Shahzadeh N. Igual ile birlikte katıldık. 35 senedir Türkiye’de yaşayan ve “gerçek İran’ı” dünyaya tanıtmak için çalışmalar yapan Igual ile hem Tasua ve Aşura günlerinin önemini hem de İran’ın bilinmeyen yüzünü konuştuk.
Sayım Çınar – 6 gündür İran’dayız, farklı şehirleri geziyoruz. Tahran’dan başladığımız gezimizde daha sonra Kaşan’a gittik, şu an ise İsfahan’dayız. İsfahan mı, Esfahan mı? Öncelikle onu sorayım…
Shahzadeh N. Igual – Aslında Esfahan. Hatta Sepahan. Zaman içerisinde İsfahan’a dönüşmüş. Türkler İsfahan diyor.
Sayım Çınar – Biz buraya Kerbela olayı nedeniyle düzenlenen matem törenleri için geldik. İranlılar bu süreci gerçekten çok yoğun yaşayan bir toplum. Siz İran’la çok özdeşleşmiş bir yazar, bir rehber, bir sosyolog olarak bu ritüelle ilgili neler söylemek istersiniz?
Shahzadeh N. Igual – Her yıl başta Tasua ve Aşura günleri olmak üzere Muharrem ayı boyunca anma törenleri yapılıyor. 1400 yıla yakın süredir devam etmesine rağmen renginden zerre kadar kaybetmeyen, yer yer ve zaman zaman daha da yükselen bir ritüel. Bu eyyam, tutkal misali İranlıları bir araya getiriyor. Şiiler var olduğundan beri bu törenler İran topraklarında hep vardı. Herkes bunu İslam Cumhuriyeti’yle özdeşleştiriyor. Elbette ki İslam Cumhuriyeti buna başka bir önem, başka bir anlam da yüklüyor, lakin öncesinde de bu törenler çok ihtişamla yapılırdı.
Sayım Çınar – Bu yas sürecine tanık olurken, insan çok fazla empati yapma ihtiyacı duyuyor. Örneğin ben kendimde farklı farklı ‘Sayım’lar gördüm. Esasında bu meselenin insanın kendisiyle ilgili hassasiyetlerini de ortaya çıkardığını fark ettim. Yas, İran’ın edebiyatını ve sanatını nasıl etkiledi?
Shahzadeh N. Igual – Yas, mitolojiyle başlıyor İran topraklarında. Siyâvuş’un ölümü mesela. Hz. Hüseyin’e yapılanın benzeri Siyâvuş’a da yapılıyor. Areş-i Kemangir dediğimiz okçu Areş’e de yapılıyor. Mitolojide de İran’da matem ve yas her zaman en güçlü beslenme noktası oldu.
Hâfız-ı Şirâzî’den Firdevsî’ye, Sâdık Hidâyet’ten Füruğ Ferruhzad’a, Samed Behrengi’den Ömer Hayyam’a kadar kalem erbabı herkes bu yaslardan bir şekilde beslendi. İran’ın en ünlü muasır minyatüristi olan Mahmud Ferşçiyan’ın Aşura minyatürünü örnek gösterebilirim.
Ondan önce önemli İranlı minyatürist Reza Abbasi’nin eserlerinde de yasın etkisini görüyoruz. Tiyatroda, operada da öyle. Mesela Aşura Operası var, Kerbela Operası var İran’da. Yas operayı, sinemayı, tiyatroyu, şiiri, romanı, öyküyü etkiledi. Bu bir sosyolojik gerçek aslında.
Aşura veya Muharrem artık İran’da bir hadise değil, bir kültürdür. Günlerdir dolaşıyoruz, görüyorsunuz; Tahran’ın en kuzeyinde bulunan refah içindeki zengin kesimden şehrin en güneyindeki dar gelirli insanların yaşadığı noktaya kadar herkes aynı coşkuyla, aynı hazla ve aynı üzüntüyle bu matemleri icra ediyor.
Sayım Çınar – Evet burada yas, sınıfsız bir şekilde gerçekleşiyor. Tüm sınıfların buluştuğu bir törene dönüşüyor…
Shahzadeh N. Igual – Doğru cümle bu, evet.
Yas aslında detokstur
Sayım Çınar – Peki yasın toplum açısından yararları var mı?
Shahzadeh N. Igual – Yas aslında detokstur. Hani derler ya; insan ağladığı zaman rahatlar. Empati kurmak da âdemoğluna basiret katar, görüş zaviyesini değiştirir.
İran’da her bölgenin kendi yorumu var Tasua ve Aşura için. Kimileri başından ayağına çamurlara batar, kimileri palmiye ağacından yapılmış çok büyük eserleri kaldırır ve dolaştırır.
Siz bu törenlerin içinde rahipler, hahamlar, Yahudiler, Zerdüştler ve Ermeniler de gördünüz. Muhtelif inançlara sahip katılımcılar vardı bu törenlerde. Zira Tasua ve Aşura’nın bu toprakta anlamı yekpareliktir. Ben İran’da yasın faydası olarak İranlının birleştiğini görebiliyorum bu eyyamda.
Sayım Çınar – Dikkatimi çekti, gazete bayilerinde daha çok sinema dergileri var. İran sineması son yıllarda bütün dünyada takip ediliyor. İstanbul Film Festivali’nde de en az üç-dört İran filmi gördük, “En Sevdiğim Pastam” da onlardan biriydi. Sinema İran’da aşırı derecede ilgi gören ve gelişen, uluslararası platformlarda da destek bulan bir sanat dalı. Siz İran sinemasının bu yükselişini neye bağlıyorsunuz?
Shahzadeh N. Igual – Müzik, şiir, roman, öykü, tiyatro, resim, heykel, hepsi ayrı ayrı beslenir devrimlerden, savaşlardan. 1979 Devrimi ve hemen akabinde vuku bulan İran-Irak Savaşı sanatta farklılıklar şölenine dönüştü. Bu, yazılmamış bir kanun, formül gibidir aslında ve İran da bundan nasibini aldı. Hatta sanki en çok sinemada kendini gösterdi.
Sayım Çınar – Sizin en beğendiğiniz yönetmen kim İran sinemasında?
Igual – Merhum Abbas Kiyarüstemi.
İran’da tüm renkler siyah mı?
Sayım Çınar – İran kültürüyle, medeniyetiyle, politik tutumuyla; her açıdan Orta Doğu’nun en çok tartışılan ülkesi. Dünyadaki her meseleyle ilgili İran’la bir bağlantı kurulabiliyor. Siz, uzun yıllardır İran kültürünü dünyaya tanıtmak için çalışmalar yapıyorsunuz. Gündemi bu kadar bol olan bir ülkeyi temsil etmekte zorlanmıyor musunuz?
Shahzadeh N. Igual – Hem de nasıl… Düşünün, Persepolis’i yahut Elam Uygarlığı’nı anlatıyorsunuz, Firdevsi’den, Hayyam’dan, Hafız-ı Şirazi’den söz ediyorsunuz. Mitraizm’in derinliğinden, Zerdüştlerin ritüellerinden, antik törenler ve şölenlerden söz ediyorsunuz. İslamiyet sonrası İran’da perçinleşen hat sanatının, 1900 yıllık mazisi olan minyatürün manevi ifadelerini açıklıyorsunuz.
Hülasa bir ülkeyi sosyolojik, mitolojik, mimari, edebiyat ve tarih olarak bütün haliyle açmaya, anlatmaya gayret ediyorsunuz ve o arada bir kıvılcım ya da bir alev çıkıyor, bu 7 bin yıllık medeniyet unutuluyor, herkes o küçücük noktaya odaklanıyor! Biz buna “garp bulandırması” diyoruz.
Mesela, Türkiye’nin başına gelen “Geceyarısı Ekspresi” talihsizliğinin bir benzeri neredeyse 40 sene evvel İran’ın da başına geldi: “Kızım Olmadan Asla”… Devrimin ilk yıllarından bu yana her şey aynı mı? Hiç mi güzel bir hadise yok bu memlekette? 45 sendedir Batılı kaynakların kurbanı olan İran’da tüm renkler siyah mı? Hayır… Bütün haliyle unutturulmaya çalışılan İran’ın güzelliklerine de ambargo koymaya teşne Garp sistemine de karşı durarak iki kadim komşu ülkenin arasında köprü olmaya, kurmaya karar vereli 12 yıl oldu…
İran’ın Batı tarafından bilinmesi istenmeyen yüzünü anlatmaya çalışıyorum
Sayım Çınar – İran’ı tanıtmak için Türkiye’nin önde gelen edebiyatçılarını ve tarihçilerini burada ağırlıyor, onlar için çok özel ve tematik geziler düzenliyorsunuz. Başta İlber Ortaylı ve Ayşe Kulin olmak üzere kıymetli tarihçiler ve yazarlarla İran’ı geziyorsunuz… Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Shahzadeh N. Igual – 35 senedir Türkiye’de yaşıyorum. Türk insanının komşusunu neredeyse hiç tanımadığını fark ettim ilk geldiğim yıllarda. İran’ı romanlarla, yazılarla anlatmak için Türkçeyi çok iyi öğrenmem gerekiyordu, öğrendim. Türkiye’deki kalem sahiplerini ve sanat insanlarını İran’a davet ediyorum. Bu kadim toprağın Batı tarafından bilinmesinin, tanınmasının önüne nasıl duvarlar örüldüğünü anlatmama dahi gerek kalmıyor, görüyorlar…
Cumhurbaşkanı iç politikada reformist dış politikada muhafazakar olmalı
Sayım Çınar – İran’da anti-Amerikancı bir tavır söz konusu. Bu da normal aslında, çünkü yıllardır İran’a uygulanan bir ambargo var. Ambargo ne demek İran için?
Shahzadeh N. Igual – 30 yıl önce sorsaydınız, feci bir şey derdim. Ambargo bir defa sosyoekonomik olarak hiçbir ülkenin tercih etmeyeceği bir sistemdir. Yalnızlaştırmak, ötekileştirmek demektir. Amerikalı Orta Doğu uzmanı, yazar ve siyaset bilimci Robert D. Kaplan ve Amerikalı General Kenneth Franklin McKenzie Jr. şöyle diyor; “İran’a uygulanan ambargo büyük bir hataydı.
Daha güçlü bir İran yarattık.” İran, üretmeye mecbur kaldı. Ambargo belli bir süre sonra İranlılar için “Artık acımıyor ki” oluyor. Anti-Amerikancılık bir duruştur. Benim gözümde anti-Amerikancılık bir onur meselesidir Orta Doğulular için ve buna sahip çıkmak gerekir.
Sayım Çınar – İran’da yeni bir seçim oldu ve Mesud Pezeşkiyan cumhurbaşkanı seçildi. Gördüğüm kadarıyla ülkede iyimser rüzgârlar esiyor. Dışarıdan da onaylanan bir cumhurbaşkanı. Sizin bir kültür sanat insanı olarak cumhurbaşkanından beklentileriniz neler?
Shahzadeh N. Igual – Başta söylemeliyim, cumhurbaşkanının bir bilim adamı olması önemli elbette. Lakin ben anti-Amerikancı, Orta Doğulu bir kadın ve savaş görmüş, yaşamış bir çocuk olarak İran’a gerekenin “iç siyasette reformist, dış politikada muhafazakâr” bir cumhurbaşkanı olduğuna inanıyorum. İran’ın bir Gorbaçov’a ihtiyacı yok…
İki ülkeye de ait değilim her iki toprağa aitim
Sayım Çınar – İkiye bölünen bir yazar gibisiniz; bir tarafınız İran, bir tarafınız Türkiye. Her iki ülkenin dilinde de kitaplar yayımlıyorsunuz. Okurda nasıl karşılık buluyor kitaplarınız?
Shahzadeh N. Igual – Türkiye’dekiler “Aa biz bunu bilmiyorduk, iyi ki sizin kitaplarınızla tanıştık, bambaşka bir İran gördük” diyor, bu cümleleri duymak benim bütün yorgunluğumu alıyor. İran’dakiler de şükran duyduklarını söylüyor, “Gerçek İran’ı dünyaya ve Türkiye’ye anlattığınız için minnettarız” diyorlar. Zamanla bu bir görev haline geldi aslında benim için. İran-Türkiye, toplam 180 milyon vatandaşım var gibi hissediyor, yaşıyorum. İki ülkeye ait olmayıp, her iki toprağa da ait olan bir Shahzadeh oluştu yıllar içerisinde.
Sayım Çınar – Bir taraftan da gezgin bir ruhsunuz, dünyayı geziyorsunuz. Gastronomi alanında çalışmalarınız olduğunu da biliyorum. Bu alanda sizi kalbinizden vuran şehirleri sorsam, hangilerini sayarsınız?
Shahzadeh N. Igual – İran’da Reşt şehri, İspanya’da San Sebastian ve tabii ki Türkiye’de yemeklerine hayran olduğum Afyonkarahisar.
Sayım Çınar – Müşkülpesent bir haliniz var, çok kolay beğenmiyorsunuz. Sadece gastronomi konusunda da değil, hayatla kurduğunuz ilişki böyle. Bunun nedeni ne?
Shahzadeh N. Igual – Bunu 17 yaşından beri dünyayı geziyor olmama bağlıyorum. Çok tatla, çok insanla, güneşin battığı ve güneşin doğduğu çok şehirle tanıştım. Bunlar zaman içinde yeme içmeden tutun iletişime kadar, giyimden tutun dünyaya bakış açınıza kadar her şeyi değiştiriyor. Sanki tekamüle çıkan merdivenin minik bir basamağını da oluşturuyor. Kim bilir!
İran seyahati öncesi bu kitapları okuyun
Sayım Çınar – İran’a seyahat etmeyi düşünenlere buraya gelmeden önce hangi üç kitabı okumalarını önerirsiniz?
Shahzadeh N. Igual – İran’ı iyi anlatan, Türkçeye çevrilmiş maalesef pek roman yok. Hep İran’ı eleştiren kitaplar çevrildi Türkçeye. Ama ben yine de iyi bir tercümesini bulurlarsa Firdevsî’nin “Şahnâme”sini okumalarını çok isterim. Eğer bulabiliyorlarsa Sâdık Hidâyet’in herhangi bir kitabını okuyabilirler. Bu “Kör Baykuş” da olabilir, “Üç Damla Kan” da. Onlarla aynı kategoriye girmek abesle iştigal olur ama benim de bir kitabımı okumalarını isterim tabii.
Karnavaldan farksız
Sayım Çınar – İran’a yaptığımız bu geziyle ilgili neler söylemek istersiniz?
Shahzadeh N. Igual – Rio Karnavalı mesela yahut Venedik veya İspanya’nın o sayısız şölenlerden biri, mesela… İran’daki Tasua, Aşura seremonileri de bunlardan farklı değil. Geçen ay Endülüs bölgesindeydim, Vaftizci Yahya için muazzam anmalar yapıldı uğradığım şehirlerde. Farkı yok birbirinden ve siz de gördünüz ki bu şahane seremonileri, törenleri görmek için İran’a gitmek, müthiş bir tecrübe olabilir…
Gösterinin devamı gelecek
Sayım Çınar – Farsça ve Türkçeyi bir araya getirdiğiniz bir sahne gösteriniz vardı. Devamı gelecek mi?
Shahzadeh N. Igual – İnşallah, çok istiyorum. Cemal Reşit Rey’de, Zorlu’da ve Dada Salon’da toplam dört gösterimiz oldu. “Bir Gecede Binbir Gece” adıyla, “Bin Şems Bir Celaleddin” alt başlığıyla sahneledik. “Divan-ı Şems”ten ve “Mesnevi”den şiirler okuduğum, tek kişilik müzikal ya da müzikli şiir gösterisi diyebiliriz. Birkaç gazelini de ben yazdım. Çok ses getirdi Türkiye’de. Arzum, Şeb-i Aruz haftasında sahnede olmak. Var projeler. Umarım gerçekleşir.
Güneş doğudan yükselir
Sayım Çınar – İçinden İran geçen dört romanınız var. Eserlerinizi kısa ve acısız şekilde özetlemenizi istesem, hangi cümleyi kullanırsınız?
Shahzadeh N. Igual – Parantez içinde ‘acısız’ mümkün değil. Ama bu romanların özetini tek cümlede anlatacak olsam; “Güneş doğudan yükselir” derim.