Kafamda Bir Tuhaflık Ahmet Işıkçı sırrı
Kafamda Bir Tuhaflık Ahmet Işıkçı ismiyle dikkat çekiyor. Kim bu Ahmet Işıkçı? Orhan Pamuk’un son romanı Kafamda Bir Tuhaflık’ta karışımıza romandaki kahraman bozacı Mevlut’ten önce Ahmet Işıkçı çıktı yine. Yine diyorum çünkü Masumiyet Müzesi’nde de aynı karakter vardı. Kim bu Ahmet Işıkçı? Orhan Pamuk neden bu adama romanlarında tuhaf bir şekilde yer veriyor?
Romanı bu sabah erkenden aldım ve okumaya başladım. Bazı tespitlerim oldu onları paylaştıktan sonra Ahmet Işıkçı meselesini yazayım.
Orhan Pamuk’un 6 yıldır beklenen romanı Kafamda Bir Tuhaflık ile ilgili olarak ilk tespitlerim ve sorularım:
1- Kitabın kapağında neden seyyar yoğurtçu resmi var? Halbuki ana kahraman Mevlut bir bozacı. Bozacı fotoğrafı neden düşünülmedi? (Romanı okurken ya da tamamen bitirince belki bu sorudan vaz geçebilirim)
2- Kara Kitap’tan tanıdık bir isim var, romanın ilk giriş sayfalarında. Celal Salik… Romana Celal Salik’in “Vatandaşlarımızın şahsi görüşleriyle resmi görüşleri arasındaki farkın derinliği devletimizin gücünün kanıtıdır” aforizmasını (özlü sözünü) kullanmış.
3- Romanını kime mi ithaf etmiş? Aslı adında bir kadına ama Pamuk’un çevresinde bildiğimiz tek Aslı, gazetelere de yansıyan doktor sevgili Aslı Akyavaş. Acaba kitabı O’na mı ithaf etti?
4-Kapak fotoğrafı Ara Güler’e ait.
5- Romanın 1. Baskısı 150 bin adet yapılmış.
6- Romandaki Aktaş ve Karataş ailelerinin soyağacı kitabın girişine yerleştirilmiş. Okurken anlamaya, kafa karışıklığına engel olmak için önemli…
7- Arka kapakta Fransız Le Point’ten alıntı var: PAMUK YAŞAYAN EN BÜYÜK YAZAR…. Bence bu ifadeye gerek yoktu. Yani bu eser Orhan Pamuk’un ve ‘yaşayan en büyük yazar benim’ ifadesini başkasına söyletiyor gibi olmuş. Bu da çok fazla bir kibir hali… Romanlarını severim ama Orhan Pamuk’un kibrindense bir o kadar nefret ederim.
8- Kapak tasarımı fikri Orhan pamuk ve Kerem Altuntaş’a aitmiş. Kapaktaki fotoğrafın üzerindeki yazıları Orhan Pamuk yazmış. Yazar bu tür oyunları seviyor. Sadece roman yazmakla kalmıyor Orhan Pamuk, kitabın tasarımını da düşünüyor. Daha önce Masumiyet Müzesi’nin tasarımını da kendisi yapmıştı.
Ahmet Işıkçı kim?
Romanı elime aldığımda okumadan önce kapağına, sağına soluna bakarım. Emeği geçenler kimlermiş merak ederim. Editörü, düzeltmeni kimmiş öğrenmek isterim. Bu bilgilerin yer aldığı sayfaya bakarken hemen gözüme Ahmet Işıkçı ismi ilişti. Yabancı gelmedi önce. Sonra hatırladım, Cevdet Bey ve Oğulları’ndan…
Romanın 319’uncu sayfasında yer alan kara kalem resmi Ahmet Işıkçı’nın çizdiğine dair not vardı girişte. Cevdet Bey ve Oğulları’ndaki kahramanlar, Cevdet Bey’in torunu Ahmet Işıkçı, bu kara kalem mezar resmini mi çizmiş?
Orhan Pamuk, okurlarıyla zihin oyunları oynamayı seviyor. Roman kurguları da bu özelliği taşıyor. Daha ilk sayfada sizinle oyun oynamaya başlıyor. Ahmet Işıkçı ile başlayan bu oyunda biraz “Google” taraması yaptığımda karşıma iki dikkat çekici haber çıktı. Bir tanesi “Egoistokur” adlı edebiyat bloğundaki Orhan Pamuk’la yapılmış bir söyleşi. Söyleşi şöyle:
Masumiyet Müzesi’nde ressam Ahmet Işıkçı’nın birçok eseri sergileniyor. Sanat dünyamızın en esrarengiz şahsiyeti diyebileceğim Ahmet Işıkçı’yı biz de zaten Orhan Pamuk aracılığıyla tanımıştık. Önce, Cevdet Bey ve Oğulları’nın minör bir karakteri, sonra da Masumiyet Müzesi’nin kapak tasarımcısı olarak… Şuradan buradan edindiğim bilgi kırıntılarına göre, Işıkçı bahtsız bir ressam. Kalabalıklar tarafından tanınmıyor, tabloları müzelerde sergilenmiyor. Orhan Pamuk’la röportajımızda ona, “kendisiyle aynı yaşta olduğu ve ona ikiz kardeşi kadar benzediği” rivayet edilen bu esrarengiz sanatkârı da sormadan edemedim. Ama tabii kendisi malum, oyun seven bir adam, o yüzden bana somut bilgi vermek yerine oyunu sürdürmeyi tercih etti…
-Anlatır mısınız, nasıl biridir Ahmet Işıkçı? İyi bir ressam mıdır? Hangi bakımlardan sizden farklıdır? Onu sever misiniz?
Batı dışındaki milyonlarca sanatçı gibi Ahmet Bey’in sorunu da resmederken hakiki olma çabasıyla aşırı dertlenmek. Ona göre bütün resim sanatı, daha da önemlisi insanoğlunun dünyaya bakışı, Rönesans sonrası Batı resmiyle, özel olarak da perspektifle zehirlenmişti. Işıkçı’ya göre, hakiki olmanın, kendisi olmanın baş döndürücü ve çocuksu mutluluğunu yaşamak isteyen her ciddi ressam, önce onun ‘resmin metafiziği’ dediği şeyi araştırmak zorunda. Kendisine pek çok konuda katılırım ve arkadaşlığıyla gurur duyarım. Ne yazık ki medyaya çıkmaktan hoşlanmıyor ve Türk kamuoyu da onu yeterince tanımıyor. Ben bu işi üzerime almayı düşünüyorum ama Ahmet Işıkçı onu da istemez. İnşallah bu söylediklerimi gazetenizde okuyup bana kızmaz!
-Peki madem yakın arkadaşısınız söyleyin, Ahmet Bey’in, “daha metafizik” yapıtlarını ne zaman görebileceğiz?
İlerleyen zamanlarda Masumiyet Müzesi’nde Ahmet Işıkçı’nın başka yapıtlarına rastlamanız mümkün olabilir. Ama belki de burası, onun eserleri için pek de uygun değildir.
Yukarıdaki söyleşinin ardından başka bir habere rastlıyorum. O da bu:
“Önceki gün Londra’da okurlarıyla buluşan Orhan Pamuk, ‘Masumiyet Müzesi’nin kapağını kendisinin hazırladığını söyledi. Pamuk, 900 kişilik salonu dolduran okuyucularına kitabından bölümler okudu. Pamuk, bir soru üzerine, roman kapağını yapan kişinin adının ‘Ahmet Işıkçı’ diye yazıldığını ama aslında bu ismin bir roman kahramanı olduğunu, kitabının kapağını kendisinin yaptığını anlattı. Kapaktaki fotoğrafı bir internet sitesinde bulduğunu belirten Pamuk, bir arabada beş kişiyi gösteren fotoğrafın orijinalinde arka planda, Boğaz manzarası yerine, Ankara’da bir orman manzarası olduğunu, kendisinin photoshop yardımıyla arkaplanı değiştirdiğini hatta erkeklerden birine pantolon askısı bile eklediğini anlattı. Pamuk bir başka soru üzerine Türkiye’nin AB’ye girmesi gerektiğini savundu ve Fenerbahçe’yi örnek gösterip, “Fenerbahçe Avrupa futbolunda uzun yıllardır mücadele ediyor” dedi. “
Orhan Pamuk’un romanlarını sevmek ve müptelası olmak için yüzlerce sebep sayabiliriz. Ama ben en başa işte bunu, okurlarıyla oyun oynamasını, zihin meşguliyeti vermesini seviyorum.
Kapaktaki fotoğrafta bozacı değilde yoğurt satan birisi kullanılması çokta abes gelmedi bana. Çünkü mevlut önceden sabahları yoğurtta sattığını söylüyor kitapta. Belki de Ara Güler’in bı fotoğrafını gördüğünde “mevlut bu” demiştir 🙂 teşekkürler yazı için 🙂