25. Adana Film Festivali’nin ardından
Altın Koza Ödülleri sahiplerine törenle verildi.
25. Adana Film Festivali 29 Eylül akşamı ödül töreniyle birlikte sona erdi. Bir hafta boyunca izlediğimiz ve izleyemediğimiz filmler hakkında aramızda yorumlar yaparak ödüllerin dağıtımını izledik.
Festivale gelirken, festival boyunca her gün 3 ya da 4 filmle günü kapatırım, diye düşünürken, gerçekte bunu yapabilmenin çok da mümkün olamadığını gördüm zamanla (aslında 2.ci gününde).
Şalgam içmek şart
Çünkü hem günde dört film izleyebilmek için vitamin, balık yağı takviyesi almanız filan gerekiyor ayakta kalabilmek için. Hem de aşırı sıkıcı (mesela Yuva gibi…) filmlerden sonra da kendinize gelebilmek için ya sert bir kahve ya da Adana’nın meşhur şalgamından içmeniz gerekiyor galonlarca.
Yoksa cidden devreleriniz yanıyor.
Bir de filmden filme, izleyeceğiniz filme göre de sinemadan sinemaya koşturmak durumunda olduğunuz için de arada aç da kalabiliyorsunuz. Bir de bu arada yapılan organizasyonlar olunca da öyle sanıldığı kadar çok filmi takip edemeyebiliyor insan. Hal böyle olunca da tabii ben de ancak ‘izleyebildiğim’ filmler üzerinden, verilen ödüllerle ilgili fikir beyan edebilirim.
Festival Ödülleriyle ilgili söylemem gereken ilk şey şu ki, hikayesini ve kurgusunu çok sevdiğim Güvercin Hırsızları baş rol oyuncusu Seyit Nizam Yılmaz’ın Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü’nü almasına çok sevindim.
Seyit’in adı okuduğunda sanki jüride oy veren benmişim de çocuk da sanki benim evladımmış gibi mutlu oldum, o kadar yani! Devam eder mi sinemaya bilemem ama ederse de daha adını çok duyarız gibi geliyor bana.
En iyi film Burning
Diğer mutlu olduğum sonuç ise Uluslararası Yarışma Filmlerinden Burning’in En İyi Film seçilmesi oldu. Hem Murakami hikayesi, hem Güney Kore Sineması olması sebebiyle izleyip salondan iyi duygularla çıktığım bir film oldu Burning.
Bunlarla birlikte sevindirici olan şey benim için, Emre Yeksan filmi Yuva’nın, Özkan Çelik filmi Babamın Kemikleri’nin ve Melih Saraçoğlu’nun filmi Halef’in ödül almamış olması! Çok mutlu oldum!
Benim, hikaye kurgusu, işleyişi ve görüntü kalitesiyle çok beğendiğim Anons Yılmaz Güney Ödülü, En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü ve FİLMYÖN En İyi Yönetmen Ödülü aldı. En İyi kurgu Ödülü’nü almasını da beklemiştim aslında ama onu Naim Kanat alarak (Güvercin Hırsızları) içimi rahatlattı.
Damla Sönmez ve Caner Şahin şaşırtmadı, bekliyordum zaten bu sonucu(En İyi Kadın ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülleri). Dört Köşeli Üçgen En İyi Sanat Yönetmeni (Tuba Erdem) ve En İyi Müzik Ödülü’nü (Mehmet Güreli) aldı ki bu ödüller de beklediğim şekilde oldu.
Kelebekler’in nefret edeni de var seveni de
En İyi Senaryo, En iyi Yönetmen ve Adana İzleyici Ödülü alan Kelebekler’i 2 defa rezervasyon yapmama rağmen benim dışımda gelişen bazı durumlar sebebiyle, çok istememe rağmen izleyemedim (çok ayıp).
Filmle ilgili yorumlara baktım tabii. Bir kısım izleyici çok beğenmiş, farklı bir iş olduğunu düşünüyor, bir kısım da filmden nefret etmiş, ‘çöp’ olduğunu bile söyleyenler var. İzlemediğim bir film için yorum yapamam elbet ama fragmanlarını izlediğimde absürt komedi olduğunu görüyorum ki sevdiğim bir tarzdır.
Tolga Karaçelik’in Gişe Memuru ve Sarmaşık’ını izlemiş ilkini beğenmemiş, ikincisine ise bayılmıştım. Kelebekler’le farklı bir tarz yakalamaya çalışmış o belli. Ayrıca da Gişe Memuru ve Sarmaşık’ta olanın aksine bu defa sanki esas seyirciyi de hedeflemiş (Adana İzleyici Ödülü) ki bunu başarmış. Aslında bu açıdan bakıldığında şu bilinen klasik ‘Festival Filmi gişede iş yapmaz, normal izleyici de sevmez ve seyretmez ‘ algısını silmesi açısından güzel bir gelişme olmuş bu. (İzlemeden bu kadar fikir beyan ettim fragman üzerinden yazı yazan eleştirmenler gibi) ama Kelebekler, etrafımdan duyduğum yorumlardan yola çıkarak şunu söylemeliyim ki ‘klasik izleyici kitleyi’ yakalamış! Bence de bu, Festivalde yarışan bir film için gayet iyi ve sevindirici bir başarı.
En son söyleyebileceğim şey, filmleri, organizasyonu, ağırlandığımız otelleri ve festivalde görevli tüm kibar, ilgili personeliyle güzel bir festival haftası geçirdik.
Yazımı bitirirken temenni olarak şunu da eklemek istiyorum; daha çok ‘bildik seyirciyi’ de yakalayabilen filmler çekilsin ve salonlarda bundan sonra daha çok sinemasever olsun.