“Eski müziğin rüzgarı” bir gönül sayfası ve Zekai Dede Efendi
Osmanlı Klasik Türk Müziği bestekarı Zekâi Dede Efendi, doğumunun 200. yılı münasebetiyle İstanbul Üniversitesi’nde (İÜ) anıldı. İÜ Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni (OMAR) kuran şef Gönül Paçacı Tunçay’ın daveti üzerine Edebiyat Fakültesinde gerçekleşen anmaya katıldım: “Üstad-ı Hüner Zekai Gitti”
Osmanlı Klasik Türk Müziği bestekarı Zekâi Dede Efendi, doğumunun 200. yılı münasebetiyle İstanbul Üniversitesi’nde (İÜ) anıldı.
Eski müzik, zamanın tozlu raflarında saklı bir hazineye benziyor. Her nota, dizildiği çağın ruhunu yansıtıyor. Melodiler, geçmişi anlamaya ve sorgulamaya, geleceği hayal etmeye zorluyor. Eski müziği duymak, bir zamanlar yaşananı ve belki yeniden yaşanacak olanı hissettiriyor.
“Üstad-ı Hüner Zekai Gitti”
Geçen gün Osmanlı Klasik Türk Müziği bestekarı Zekâi Dede Efendi’nin doğumunun 200. yılı münasebetiyle (sonradan İÜ’ne dönüştürülen) Darülfünun’daydım. İÜ Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni (OMAR) kuran şef Gönül Paçacı Tunçay’ın daveti üzerine Edebiyat Fakültesinde gerçekleşen anmaya katıldım: “Üstad-ı Hüner Zekai Gitti”

Dede Efendi’nin öğrencisi
Çoğumuzun Dede Efendi olarak bildiği Hammamizade İsmail Dede Efendi’nin öğrencisiydi Zekai Efendi. Klasik Türk musikisinin Osmanlı dönemindeki son büyük bestekârı… Zekai Efendi, İstanbul Eyüpsultan’da babasının imam olduğu Cedîd Ali Paşa Mescidi’nin yanındaki evlerinde 1824’te dünyaya geldi. Kendisi de o mescitte imamlık yaptı. 18’inde hafız oldu, hat öğrendi, medresede öğrenim gördü. Müziğe odaklandı. Şarkılar, ilahiler besteledi. 1845’te Mısır Prensi Mustafa Fazıl Paşa’nın teklifiyle Mısır’da sarayda musiki muallimi oldu. 1868’de Mevlevilik tarikatına girdi. Dergahta mukabele okudu. 1883’te Darüşşafaka’da musiki muallimi oldu ve ölene dek burada çalıştı. 1884’te Eyüp Mevlevihanesi kudümzen başılığı boşalması üzerine kendisine teklif edilen bu görevi kabul etti ve “Dede” unvanını aldı.
“Yolda yürürken beste yaparmış”
Programda Zekai Dede Efendi hakkında konferans veren İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Başkanı Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç, bestekarın yeteneğine işaret ederek, “Zekai Dede yolda yürürken beste yaparmış.” dedi. Konferansın ardından da İÜ OMAR Türk Müziği İcra Heyeti tarafından Ahmed Avni Bey’in Zekâi Dede Efendi’nin ölümü üzerine yazıp bestelediği “Sûzidil Mersiye” ilk kez seslendirildi.
Eski müziğin rüzgarı…
Program kapsamında Gönül Paçacı Tunçay’dan eserin stüdyo kaydının OMAR internet sitesinden ve sosyal medya hesaplarından erişime açılacağını öğrendim. Bir de anma vesilesiyle yeni yayımlanan “Edebiyatın İzinden – Eski Müziğin Rüzgârıyla” adlı kitabı inceleme şansı buldum. Prof. Dr. İskender Pala, “müstesna bir hazine” olarak nitelendirdiği kitapta şef için şöyle yazmıştı: “Hani bazı kurumlar vardır, çalışmaları gök kubbeye hoş bir sada olarak yansır, eserleri insanlığın tekamülünde rehberlik eder. Hani o kurumların başında genellikle bir vakıf insan bulunur, ömrünün her nefesini şevk ve gayretle hizmete adar. O vakıf insanlardır ki, beşeriyet aleminde hakiki hakiki manada kimliği temin eden değerlere yönlendirir kendisini ve bizler, tarihin izbe koridorlarında kalmış hazineleri, onların sayesinde tanır, hayatlarımıza onlar ve benzerleri sayesinde huzur ve kalite katarız. Ömrünü Türk musikisine adayan, Darülelhan’dan aldığı müzik anlayışıyla müzik araştırmalarına kalite kazandıran Gönül Paçacı Tunçay Hanımefendi onlardan biridir.”

Gönül sayfası: Darülfünun diploması
Konser, Zekai Dede Efendi’nin şaheserlerinden “Sipihr Takım”ın icrasıyla tamamlandı ama ben başka bir buluşmaya yetişebilmek için selamlamayı bekleyemedim. Onun için şefi ve icra heyetini buradan alkışlıyorum.
Prof. Dr. Mehmet Kaplan Kütüphanesi’ndeki salondan ayrılırken, eski müziğin rüzgarıyla açılan gönül sayfamdan henüz çıkamamıştım: Küçüklük yıllarıydı, ata evinde sandıkta bir hazine buldum. En büyük hazine ailedir, değil mi? Üzerinde eski Türkçe yazılı bir belge… Ne olduğunu anlamadım ama araştırdım. Babamın adını aldığı, dedesinin (genç yaşta ölen) kardeşi Mehmet’in Darülfünun diplomasıydı. Hiç aklıma yokken -başka bir alemden ve geçmişten kopup gelen- ruhu şad olsun.

