Hesna Onbaşı ilk romanı ile karşımızda

Yavuz Rençberler
724kultursanat.com ‘un kurucusu. Gazeteci, televizyon programcısı, iletişim danışmanı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV mezunu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödülü sahibi. Mesleğinin verdiği refleks ve pratiklikle kültür sanat alanında olanları değerlendirmeye paylaşmaya çalışıyor. İçinde insan olmayan kitaba, içinde kitap olmayan insana inanmıyor. İnsanın yazılmamış sayfalarının yazılanlardan daha çok olduğuna inanıyor. İletişim: yavuz@724kultursanat.com

Hesna Onbaşı ilk romanına Süleymaniye’deki tarihi kuyulardan birinde gördüğü cesetle başladı. İşte yeni polisiye yazarımız ve ilk romanı:

33. İstanbul Kitap Fuarı’nın açılış günü Labirent Yayınevi standında Hesna Onbaşı ile sohbet ettik. İlk romanı Süleyman’ın Kuyuları geçtiğimiz bahar aylarında raflarda yerini almıştı. Polisiye türündeki ilk romanı ve roman yazma konusunda sohbet ettik.

Hesna Onbaşı gazeteci romancılardan. Okurlar kendisi ile tanıştığında NTV’de editör olarak görev yapıyordu şimdi Haber Türk televizyonunda… Gazetecilerin gözlem gücünün verdiği avantajlardan söz ediyor roman yazımında. Mesleki bir özellik olan çevreyi gözlemlemek ve yaşadığı olaylardan beslenmek Onbaşı’nın romanının çıkış noktasıymış aslında.

Adli tıp haberlerine ilgili

Muhabirlik yaptığı dönemde adli tıp ve polisiye olaylara olan ilgisi, yaptığı haberler Hesna Onbaşı’nı roman türünde “polisiye”ye yöneltmiş doğal olarak. Hatta “Süleyman’ın Kuyuları”nın çıkış noktası da Süleymaniye Camisi’nin etrafındaki Mimar sinan tarafından yaptırılan tarihi kuyularla ilgili yaptığı bir haberle ilgiliymiş. Roman da adını bu kuyulardan almış.

Hesna Onbaşı, 1999 Marmara Depremi’nden sonra Süleymaniye Camisi’nin temellerine yakın yerlerdeki kuyularla ilgili yaşanan gelişmeleri haberleştirmiş.

Romana başladı ama 3 yıl elini sürmedi

Tempo dergisinde çalıştığı o dönemlerde yani 2005’de romanı yazmaya koyulmuş. Pek çok yazarın ilk eserinde yaşadığı süreç aksaması onun da başına gelmiş: “Başladım ama 3 yıl boyunca da elim gitmedi yazmaya” diyor.

Romandaki “kuyu” bir aforizma, bir gönderme, soyut bir kavram değil. Gerçek. Romanın içindeki olaylar gerçek hayattaki onlarca olay, onlarca kişiden alınan, beslenilenler sonucu ortaya çıkmış.

Yahudiler’le ilgili olarak çok eskiden beri kara bir leke olması için çabalanan “kan iftirası” ndan etkilenmiş örneğin Hesna Onbaşı. ABD’de hamile kadının karnından çalınan bir bebek haberinin izleri düşmüş yazdıklarına. Böyle onlarca sarsıcı örnek adli tıp meraklısı bir gazetecinin yazacağı ilk romanda birleşip karşımıza çıkmış.

İyi bir roman okuruyum

Yeni bir roman yazıyor şu günlerde Hesna Onbaşı. Diyorum ki “Gazeteci, muhabir yapınız sizin masa başında bu romanı yazmanızı engeller” şaşırarak bu tespiti onaylıyor. Çünkü, diyor “Yazdığım romanın geçtiği yere daha önce gitmeme rağmen yine gideceğim. Kafamda kurduğum olaylarda o bölgeyi kullanırken orada olmalıyım ki gerçekçi olsun” “İyi bir roman okuruyum. Kendimi kaliteli bir okur olarak görürüm. Umberto Eco’nun romanlarını okurken, bilmediğim yerleri anlamığım şeyleri ansiklopedi karıştırarak öğrenirim. Okumuş olmak için değil anlamak ve tadına varmak için okurum” diyor Hesna Onbaşı. hesna_onbasi_02

Öğretmen bir babanın kızı. Haliyle evde daha ilkokul yıllarında “klasikler okunmalı” cümlesi baş ucunda asılı gibiymiş. Benim de en çok dert yandığım konulardan biridir bu bir okur olarak. Pek çok çocuk bırakın ilkokulu belki lisede bile dünya klasiklerini kendisine yakın bulmadığından, okuma zevki gelişmediğinden ya da hadi diyelim ergenlikten, hormonal sıkıntılardan dolayı okumaktan uzak durur. Başka romanlar, hikayeler ona cazip gelir. Hesna Onbaşı da yaşamış bunu. Şöyle anlatıyor: “Örneğin ben hala Orhan Pamuk okumaktan tad alamıyorum. Şimdi diyecekler ki, sen kimsin de koca Orhan Pamuk’un romanlarını eleştiriyorsun. Öyle değil, eleştirmek değil. Benim Adım Kırmızı’yı okurken gitmedi, boğazımda kaldı lokma lokma. Tadını alamadım. Her okur kendi okuma zevkine göre roman tercih eder. Benim okumuyor ya da lezzetini almıyor oluşum Orhan Pamuk’u büyük yazar olmaktan alıkoymaz”hesna_onbasi_03

Başından geçen Yaşar Kemal “vakasını” gülerek anlatıyor:

“Yaşar Kemal’le röportaj yapıyorum. Evindeyiz. 25-26 yaşlarımdayım. Bir ara soruyor bana, hangi kitabı daha çok sevdin, diye. Ben eğmeden bükmeden, henüz hiç okumadım. Denedim ama okuyamadım. Ben böyle deyince, bastı kahkahayı. Demek ki zamanı gelmemiş, dedi. Kitaplığından, Cumhuriyet gazetesinde yaptığı röpartajlarının yer aldığı röportajlarının yer aldığı 4 kitabı da imzalayarak bana verdi. O günden sonra Yaşar Kemal’in eserlerini okumaya başladım. Bazen gerçekten dünya çapında bile olsa bir yazarın eserlerini okur çok sonraları eline alabiliyor”

Hesna Onbaşı, bu sıralar Borges’ın kitaplarını aldım onları okuyorum, diyor.

hesna_onbasi_04 Bu arada Sevin Okyay’ı dilinden düşürmüyor. Romanın ön sözünde de Sevin Okyay’a teşekkür ederken, “Onunla tanışmasaydım belki de bu roman olmayacaktı” cümlesini kuruyor. Hesna Onbaşı, adıma imzaladığı kitabı aldıktan sonra vedalaşıyorum. Daha görecek çok kitap, konuşacak çok yazar var.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.