Interstellar Yıldızlar Arası filmi yorumu
Interstellar Yıldızlar Arası filmi yorumu… ABD bu filmle büyük bir uzay propagandası yapıyor.
Amerikan filmlerini izlediğimde, verilmek istenen kitlesel mesaja dikkat ederim daima. Şu sıralar vizyonda olan Yıldızlar Arası (Interstellar) adlı filmin ana teması iklim değişikliğinin dünyayı yaşanmaz hale getirmesi ve insanlığın çıkış yolunu başka evrenlerde, gezegenlerde aramaları…
Bu tür Amerikan filmleri iki kişinin ‘haydi oturalım da şöyle bir senaryo yazalım sonra da çekelim’ demesiyle olmuyor. Başkan Obama, bir belgeselde şöyle diyor: “Ulusal güvenlik hassasiyetimizde iklim değişikliği konusu önceliklerimiz arasında”
Kabul ediyorum, bu sözler bir nevi günah çıkarma elbette. Ama ABD politikalarının gelecek 50-100 yıllara yönelik geliştirildiğini düşünürsek yabana atılacak cümleler değil.
“Yıldızlar Arası” ABD’nin resmi politikasının halka ve dünyaya ulaşması için hazırlanmış bir film: “Ey insanlar iklimler değişiyor, felaket kapımızda”
Gelelim filmin beyazperdeye nasıl yansıdığına.
Bilim kurgu türündeki filmi izlemek için neredeyse 3 saat sinemada kalmaya hazır olun. Film tam 2 saat 49 dakika. Christopher Nolan’ın yönettiği ve Matthew Mc Conaughey, Anne Hathaway, Jessica Chastain, Bill Irwin, Ellen Burstyn, Michael Caine, Wes Bentley, Casey Affleck, David Gyasi, Mackenzie Foy ile Topher Grace’in oynadığı film Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
ChristopherNolan filmin çekimlerine 2014 yılında başlamış. Senaryosu da Nolan kardeşlere ait. 5 Kasım’da Kuzey Amerika’da gösterime girdi. 7 Kasım 2014’de İngiltere ile aynı anda ülkemizde izleyici ile buluştu.
Kara delikler ve solucan delikler
Bilim kurgu türündeki filmde maceralı bir akış var. Fizik dünyasının son 50 yılda ağırlıklı olarak kafa yorduğu ‘kara delikler’ , ‘uzaydaki solucan delikleri (evrenler arası geçiş)’ , ‘zaman kırılması ve zamanın algılanması’ , ‘madde-zaman ilişkisi’ , ‘kuantum teoremi (aynı anda var olmak ve yok olmak hali)’ konuları filmde öylesine güzel ve anlaşılır halde izleyiciye aktarılıyor ki, alkışlamamak elde değil. Hani şu hep duyduğumuz ama anlamakta zorlandığımız ‘kuantum teorisi’ var ya, öyle bir sinema diliyle anlatılıyor ki, ilkokul çocukları bile rahat rahat anlayabiliyor. Film fizik dersinden zorlananlara özellikle tavsiye ediyorum.
Zihin açıcı macera dolu bir bilim kurgu izlemek istiyorsanız bu filmi kaçırmayın.
Filmi biraz da olsa anlatayım
Mısır tarlalarının arasında sürdürülmeye çalışılan bir hayat akışında buluyorum kendimi. Diğer ürünlerin yetiştirilmesi artık mümkün değil. Bir tek mısır toprakta yetişiyor. Ama mısır yetiştirmek de zorlaşıyor. Hastalıklar ürünü öldürüyor. Sofrada yiyecek olarak mısırdan başka gıda da yok neredeyse. Dünya büyük toz ve kum bulutlarının istilasını yaşıyor. Hastalıklar artıyor. Yaşamak zorlaşıyor. NASA’ya bağlı bilim adamları çareyi uzaydaki diğer gezegenlerde ve evrende arıyor.
Bu arayışta aslında geçmişte uzay yolculuğu büyük bir kaza ile biten bir uzay adamı, kızı ve ailesi filmin merkezinde önümüzde duruyor. Cooper ailesinin kızı Murp de babası gibi uzaya meraklı. Tesadüfler babanın insanlığın kurtuluşu için çok uzun bir uzay yolculuğuna çıkmasına neden oluyor.
Solucan deliğine yapılan yolculuk, oradan geçiş ve paralel evrene ulaşma macerasına şahit oluyorum. İnsanlığın zaaflarının büyük eksikliğinin uzayda bile karşıma çıkmasıyla şok oluyorum. Hırs ve yalan uzayda da insanın bedeninde ruhunda yaşıyor.
Sevgi ve kuantum
Sevgi teması filmde değişik bir boyutta anlatılıyor. Bilimin henüz matematik olarak ortaya koyamadığı bu büyülü gerçeğin ne olduğunu anlamama yardımcı oluyor film. Kara deliği, solucan deliğini, kuantumu anlatan fizik, sevgiyi formülüze edemiyor. Bilim adamları bunu sadece ‘his’ olarak anlatabiliyor. Bilim yetmiyor.
Filmi izledikten sonra sanki bir evrenler arası geçişi gerçekten yaşamış gibi oldum. Yeni bir insanlık anlayışının dünyaya egemen olması için tüm ruhum adeta harekete geçiyor. En azından bunu umut ediyorum.
Filmin senaryosu etkileyici. Çekimler ve animasyonların inandırıcılığı filme konsantrasyonu yükseltiyor. Bir de üç boyutlu olaymış, tadından yenmezmiş. Unutmadan söyleyeyim, bu filmi ufak tefek bir cep sinemasında değil son teknoljiyle donatılmış, koltuk araları geniş bir sinemada izleyin ki keyfini çıkarın.
Bu arada fizikçi Kip S. Thorne’nun evrendeki ‘Solucan Delikleri’ teorisinden ilham alınarak beyazperdeye aktarılan yapımla ilgili Grafik Tasarımcı Doğan Can Gündoğdu soru işaretlerine cevap bulacak bir infografik hazırlamış. Gündoğdu’nun hazırladığı grafikte, uzayın derinliklerinde ve hatta boyutlar arası yolculuğa çıkan kaşif ekibinin nerelere gittiği ve zaman-mekan kavramlarının en azından film üzerinde nasıl işlendiğini görebilirsiniz.