Fatih Türkmenoğlu hikayeleri Her Perşembe Saat 4’te

Sayım Çınar
Kitap dünyasının nabzını tutuyor. Yazar ajanı. Edebiyatımıza yeni yazarlar kazandırıyor. Aynı zamanda tam bir gezgin. Dünyayı gezmeyi, yeni kültürler tanımayı seviyor. Sinema, film festivallerinin vazgeçilmez isimlerinden. İletişim: sayimcinar@gmail.com

Fatih Türkmenoğlu’nun hikaye kitabı Her Perşembe Saat 4’te raflarda yerini aldı. Fatih Türkmenoğlu’nun hikayelerini, kitabını ve hayata bakışını konuştuk.

Fatih Türkmenoğlu hikayeleri Her Perşembe Saat 4’te adlı kitapla okurlarla buluşuyor. Gazeteci, yazar, gezgin, sunucu Fatih Türkmenoğlu, yeni kitabıyla okurların kalbine dokunuyor. Türkmenoğlu hikayelerinde şehirler, aşklar var ama 70’ler ve 80’lerin ruhu var bu şehirlerde aşklarda.

Hikayeleriyle Fatih Türkmenoğlu, okuru 70’lerin 80’lerin şehirlerine, aşklarına taşıyor. Fatih Türkmenoğlu’nun hikayelerini, kitabını konuştuk. Keyifli bir sohbet oldu.

Fatih Türkmenoğlu hikayeleri Her Perşembe Saat 4’te adlı kitapta okurlarla buluşuyor.

Öykü Çok Özel Bir Tat

Sayım Çınar – Kitabın arka kapağından başlayalım. Önemli isimlerin görüşlerine yer veriliyor, bu isimleri bir kitapla bir araya getirmek nasıl bir duygu?

Fatih Türkmenoğlu – Önceleri böyle bir fikrimiz yoktu. İnkılap’ta bir gün toplantı yaptık, acaba yapsak mı dedik. Aklımıza gelen, benim yakından tanıdığım, alanında çok başarılı olmuş, otorite olduğunu kanıtlamış isimlerden bir liste yaptık. Üç kişi hariç herkes çok titiz yaklaştı. Basım tarihinden önce görüşlerini yetiştirmek için büyük çaba harcadılar… Hepsine çok teşekkür ederim. Müthiş bir duygu. Önemsendiğini, yaptığın işin değerli olduğunu düşünüyorsun. Hafiften gururlanıyorsun gibi.

Kapak resmi Bedri Baykam’dan

Sayım Çınar – Kapak resmi Bedri Baykam imzalı. Kapağın hikayesini anlatır mısınız?

Fatih Türkmenoğlu – Ah kapak… İnkılap’ın çok değerli çizerleri kitabı okudular. Yüreklendirdiler, çok beğendiler. Çizimler gelmeye başladı. Maalesef hiçbiri kafamdaki kitap kapağı değil. Biraz daha flu, biraz şuh, biraz masum, ama becerikli bir kadın istiyorum ben. Ne yapacağız bilmiyorum çünkü baskıya girmek üzereyiz. O gün kitabın editörü Gülşen İşeri’yle konuşurken, tanınmış bir ressamın bir tablosunu kullanmak fikri çıktı. Ben Bedri’yi düşündüm hemen. Sibel Baykam’ı arayıp sordum önce. Bedri beni aradı, link atıp uygun gördüğünü kullan dedi. Sonra bir daha konuştuk, ben senin kitap için bir taneyi çok uygun buldum ama bakalım sen ne seçeceksin dedi. Beş dakika sonra ben de, yayınevi de, Bedri de aynı resmi seçmişiz, o ortaya çıktı. Bence çok yakıştı, çok içime sindi. Ayrıca Bedri Baykam’ın böylesine yüce gönüllükle emeğini paylaşması, hem kitaba çok değer kattı hem de beni çok onore etti.

Fatih Türkmenoğlu’nun hikayeleri 70’li 80’li yıllara götürüyor.

Sayım Çınar – 70’ler ve 80’ler İstanbul’una bakınca bugünden farklı neler görüyorsunuz? 

Fatih Türkmenoğlu – 70’ler 80’ler İstanbul’unda komşuluk, arkadaşlık, yardımlaşma vardı, öyle değil mi Sayım’cım? İnsanların vakti vardı. Radarları daga açık, kalpleri daha temizdi. Bu bir geçmişe özlem, ah vah şeklinde algılanmasın. Yaşadığım devirden son derece hoşnutum. Ama internet, bilgisayar, sosyal medya öncesi, neredeyse demir perde gerisi ülkeler kapalılığında yaşayan bir Türkiye’de, hayat tabii ki çok daha yavaştı. Bu yavaşlıkla, bu grilikle, bu az gelişmişlikle birlikte, dostluklar çok derin ve renkliydi. Dışarıda renk yoktu, uyaran azdı, mesaj gelmiyordu. İnsanlar birbirlerine muhtaçtı. Dolayısıyla ilişkiler de daga titiz yaşanıyordu kanımca.

Her şehrin bir şiiri, şarkısı vardır

Sayım Çınar – Bugünün İstanbul’una dair görüşlerinizi almak isterim. 

Fatih Türkmenoğlu – Bazen kalabalık, trafik, pislik illallah dedirtiyor. Sonra bir manzara çıkıveriyor karşıma, yamuluyorum hemen… Ya da orman yoluna moloz boşaltmış bir ayıya yağdırırken, Amerika’dan gelen arkadaşım İstanbul’un olağanüstü toplu taşıma sisteminden bahsediyor, hak veriyorum… Metropol zorluklarının yanında, çok sayıda çekici yönü olan bir şehir. Yeme içme mekanları, pahalı olmakla birlikte, çok iyi. Kültür sanat arenası çok renkli. Son yıllarda açılan küçük sahnelere, galerilere, bayılıyorum. Burası öyle kocaman ki, herkes kendi ilgilendiği konularla bir koza örüp içinde yaşayabiliyor…

Sayım Çınar – Denizli, Miami, İstanbul, Chicago akıcı bir hikayede kesişiyor. Şehirlerle ilişkilerinizi sorsam? Her bir şehir sizin için ne ifade ediyor?

Fatih Türkmenoğlu – Sen de bir gezginsin, bilmiyorum benimle aynı fikirde misin, ben her şehrin bir şiirinin, bir şarkısının olduğunu düşünürüm. Denizli’nin bende çağrıştırdığı notalar, Miami’den çok farklı. Miami, sanki bitmemiş, henüz son rötuşları atılmamış, acemice bestelenmiş, ama kulağa hoş gelen bir şarkı. Chicago çok başka; eski, oturaklı, soğuk ama sağlam bir şarkı. İstanbul, içinden dünyanın bütün melodileri geçen bir orotoryo… Her şehir, benim karakterlerimi başkalaştırıyor aslında. Beni de şekillendirdiği gibi. Çok küçük, çok ıssız yerleri hiç sevmem ben; kitaptaki karakterler de büyük şehirlerde yaşadılar. O devinim içinde, kaderlerinde olanı yaşadılar…

Fatih Türkmenoğlu’nun hikayelerinde dünyanın farklı şehirleri yer alıyor.

Kitapta dört hikayede hayatıma değen insanlar 

Sayım Çınar – Karakterleriniz ne ölçüde kurgu, ne ölçüde gerçek? Okur kitapta ne ölçüde sizin izinizi sürebilecek?

Fatih Türkmenoğlu – Öncelikle dört ana karakter bekliyor okuru. Dört tane kadın karakter. Özellikle seçmedim, öyle çıktı, öyle gelişti. Yan karakterler erkek oldu… İstanbul, Chicago, Miami’de farklı zamanlarda geçen hayatlar, birbirine çaktırmadan değiyor. Birbirinden çok başka yerlerde görünen yaşam öyküleri, bir bakmışsınız yakınlaşıveriyor… İşte, hiçbir şey anlatmadım ama çok şey söyledim.

Fatih Türkmenoğlu – Çok garip, ne çok şey hatırlıyormuşum meğer, kendime şaşıyorum. Tanıdığım binlerce insandan ne çok detay süzülmüş… Her karakterde gerçek karakterler var. Hiçbiri bire bir tek bir kişi değil. Hayatıma değen onlarcasının bileşkesi… Bazen gerçekten yaşamış olduğum detayları kullanırken kopya çekiyormuşum benzeri bir hisse kapıldım o yüzden. Ama aynı zamanda da, oh işte tam da yerine oturdu bu davranış, dedirtecek bir sağlama duygusu yaşadım. Gördüğüm, tanıdığım, izlediğim sayısız insan, olay, detay dört hikayeye sığıştı. Daha da çıkmayı bekleyen ne çok şey var, onlar da yeni hikayelerde dilerim ki.

“Her Perşembe Saat 4’te” İnkilap Kitabevi’nden çıktı.

Sıkı bir Paul Auster ve Murakami okuruyum

Sayım Çınar – Türk edebiyatına baktığınızda kitabınız nerede duruyor? Dönemdaşlarınıza baktığınızda kendinizi, tarzınızı yakın hissettiğiniz hangi edebiyatçılar var?

Fatih Türkmenoğlu – Ben sıkı bir Paul Auster ve Murakami okuruyum. Geçen sene Paul Auster’ın 70 yaş doğumgünü vardı Miami’de. Şans oldu, beni de davet ettiler. Bir ara yan yana oturduk. Kitaplarından öyke detaylı sorular sordum ki, iyi ki şu anda röportaj yapmıyoruz yoksa cevapları toparlayabilmem saatler sürerdi dedi… Bizden Yekta Kopan’ı, Buket Uzuner’i, Solmaz Kamuran’ı ve daha birçok yazarı çok severek okuyorum. Eşim İdil tarzımı Paul Auster ve Orhan Pamuk’a benzetiyor. Çok gurur verici bir benzetme bu tabii… Ben henüz edebiyatta yeniyim. Yıllarca gezi kitapları yazdım. Öykü, çok farklı bir tatmış. Aynı zamanda da çok yorucuymuş…

Sayım Çınar – Sırada ne var? Yeni bir kitap hazırlığı içinde misiniz? 

Fatih Türkmenoğlu – Kesinlikle kitaplar var. Bir öykü kitabı daha gelecek inşallah. Ama biraz vakit var. Bu arada nehir söyleşi yapmak istediğim bir isim var. Bir de televizyonu özledim. Bir süre hızlı televizyon dünyasında yuvarlanmak istiyorum yine:-)

 

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.