Kahve Kokulu Defter’i okura keyifli vakit geçirtsin diye yazmadım

“Kahve Kokul Defter” adlı ilk romanı ile yazın hayatına adım atan Arzu Yıldırım ile Aylin Saraçoğlu keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.

Kahve Kokulu Defter’i okura keyifli vakit geçirtsin diye yazmadım

Arzu Yıldırım’ın ilk kitabı Kahve Kokulu Defter büyük beğeni gördü. Arzu Yıldırım ile kitabı ve yazım süreci hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Aylin Saraçoğlu

Uzman Psikolog Arzu Yıldırım 1972 Ereğli doğumlu. 1983’te Acıbadem İlkokulu’ndan, 1989’da Çamlıca Kız Lisesi’nden, 1994 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünden mezun oldu.

1997 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisansını tamamladı.

Arzu Yıldırım, devlet okullarında ve çeşitli projelerde psikolojik danışman olarak yirmi beş yıl çalıştı. Halen çocuk, ergen ve yetişkinlere psikolog olarak danışmanlık yapan Arzu Yıldırım ile ilk kitabı “Kahve Kokulu Defter”, yazma tutkusu, hedefi üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Yazmak benim için bir dürtü

Aylin Saraçoğlu- Yazma tutkunuz ne zaman ve nasıl başladı? Nasıl gelişti?

Arzu Yıldırım – Henüz ilkokula başlamadan önce bir şiir düşünmüştüm. Okuma yazmayı bilmediğimden komşumuzun kızına yazdırmış, fakat dördüncü sınıfa kadar kimseyle paylaşmamıştım. “Ilık ılık esiyor rüzgâr/Coşkudan uçuyor çocuklar/Kırlarda açmış çiçek/İlkbahar geldi diye/Cıvıl cıvıl kuş sesleri/Masmavi gökyüzü/Güneş doğaya baktıkça gülümsüyor yüzü” şeklinde bir şiirdi. O zamanlar biri bana “gülümsüyor yüzüme” olur, “gülümsüyor yüzü” olmaz demişti.

Beni anlamadığı için çok bozulmuştum. Ortaokul birinci sınıfta tatilimi anlatan bir kompozisyon yazmıştım ve öğretmen çok beğenmişti. Orta üçüncü sınıfta yüzünü nesre dönmüş cümlelerden oluşan, milli bayramlarla ilgili birkaç şiir denemem olmuştu.

Öğretmen mısralarımı çok uzun bulup eleştirmişti. Bir de benim yazdığıma inanmamıştı.

Şimdi bakıyorum da metinlerimde kafiyeler peşimi hiç bırakmıyorlar; içimin sesi, ısrarla mısra denilemeyecek cümlelerde, sırf kafiye olsun diye kelimeleri imdada çağırıyor.

Üniversiteye başladığım yıl, ne konusunu ne kahramanlarını bildiğim bir romana başladığımı ve on beş yirmi sayfa da yazdığımı hatırlıyorum. Yine o dönemde bir edebiyat dergisine birkaç kitap yorumu yazmıştım. Kitapları ücretsiz vermeleri, tek motivasyonumdu.

2012 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümünün düzenlediği “Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yaşayan Yazarlar Sempozyum”una “Aytül Akal’ın Eserlerine Psikoloji Penceresinden Bakış” adlı bildiriyle katılmıştım. O bildiriyi hazırlarken yazma süreci beni sanki kaybettiğim bir şeyi bulmuşçasına sevindirmişti.

Bir de kendimi iyi ifade ettiğimi düşünen ve dolayısıyla yazabileceğime inanan arkadaşlarımın, özellikle Nevim Metin’in yüreklendirmesini de belirtmeliyim.

Aslında yazma dürtüsü, kendimi bildim bileli beni yoklamıştı. Çok okuyunca, tıpkı yağmura doymuş bir nehir gibi taşıyorsunuz. Mesleğim gereği her yaştan pek çok insanı dinliyorum. İçimde o kadar çok öykü birikiyor, onların sesiyle benim iç sesim birbirine öylesine karışıyor ki, insan konuşmak istiyor. O zaman da ortaya bir roman çıkabiliyor. Yazmak benim için varlığından yıllardır haberdar olduğum ama çağrısını yok saydığım bir dürtü.

Ruhumuz, duymak istediğimizde ve hazır olduğumuzda gerekli tüm tüyoları verir. Ben de yaklaşık beş yıldır bu sesi duyuyorum ve o günden beri daha sık yazıyorum.

Klavye adeta beni çağırdı

Aylin Saraçoğlu – İlk kitabınız olan Kahve Kokulu Defter’i yazım sürecinizi anlatabilir misiniz? Kitabınızı yazarken nelerden yola çıktınız? Karakterler nasıl ortaya çıktı? Gerçek kişilerle bağlantısı ne derecede vardır? Danışanlarınızdan ilham aldınız mı v.b. gibi…

Arzu Yıldırım – Yazmak benim için bir dürtü demiştim daha önce. Bir gün geldi ve o dürtünün acilen doyurulması gerekti. Kelimeler, zihnimde cümle yolları oluşturuyor, onlara can vermemi bekliyorlardı. Sözlerini dinledim; sözcükleri salıverdim. Klavye adeta beni çağırıyordu ve çağrıya uymaktan başka çarem yoktu.

Yazdıkça sözcüklerin sayıları artıyor, devam edersem adeta çoğalacaklarına söz veriyorlardı. Yazıp yazıp sildiğim bir bölüm hiç olmadı; oturabildiğim her an yazabildim.

Cümleler hiç kapris yapmadılar ve kendilerini cömertçe sundular. Bana düşense sadece onları dinlemek ve ekrana dizivermekti. Seyrederken onları bana yaşattıkları doyum muhteşemdi. Daha önce hiçbir doygunluk bana bu hissi vermemişti.

“Kahve Kokulu Defter”de iki farklı üslup var aslında. Önce Aslı’nın günlüğündeki bölümleri yazdım. Sonra kafama göre, içimden o an nasıl geliyorsa o şekilde, bölümlerden seçerek romanın kurgusunu oluşturdum.

Romana başlarken karakterler, olaylar hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Yazdıkça oluştular, romana katıldılar. Günlükteki başlıklar beni eğlendiriyor ve motive ediyordu. Aklıma gelen ve o zamanlar dinlediğim müzikleri de romana serpiştirdim. Bu, içinde bulunduğum anla romandaki zamanı eşzamanlı kılmamı sağlıyor ve keyfim daha da artıyordu.

“Yaratıcı Yazmak” vb. konusunda hiçbir atölyeye katılmadım. Yazmanın ne yöntemini bilirim ne de bu konuda okumuşluğum var. İç sesimi ve çağrışımlarımı dinledim.

Tek bildiğim, okuduğum kitaplardaki cümlelerin, konuştuğum insanların seslerinin içimde adeta başkalaşım geçirdiği ve yepyeni bir söyleyişle ortaya çıktığıdır. Karakterleri ben yarattım ama aslında onlar birbirlerini çağırdılar. Tıpkı yakan top oyununda lider ruhlu çocukların takım arkadaşlarını seçmeleri gibi güçlülerden güçsüzlere doğru katıldılar romana.

Gerçek hayatta tanıdığım “tek bir kimseye” benzemiyorlar. Duyduğum bir sürü ses ve görüntünün cisimleşmiş halleri diyebilirim onlar için.

Kişilik özelliklerini biraz ben biraz kendileri oluşturdular; yazdıkça, ben yakıştırdıkça, karakterlere yakıştılar.

Enneagram, ilgi duyduğum konulardan biri. Roman karakterlerinin özellikleri, enneagram mizaç tiplerinin özelliklerinden, bu kadim bilgi yapısında da etkilendiler.

Mesleğim gereği dinlediğim yüzlerce kişiden elbette esinlendim. Danışanlar bizlerden bir şeyler öğrenmeye gelirler veya öyle sanırlar. Aslında öğreten değilizdir biz; onlar, kendileriyle konuşurlar ve en çok kendilerinden bir şeyler öğrenirler. Bu arada bize öğrettiklerinin de farkında değildirler. Danışanlardan mücadelelerini ve mucizelerini öğrendim. Romanda bunlar elbette var.

Kahve Kokulu Defter kolay okunabilecek bir roman değil 

Aylin Saraçoğlu – Kitabınızı ve karakterlerini siz kendi kaleminizden anlatabilir misiniz?

Arzu Yıldırım – “Kahve Kokulu Defter”in kolay okunabilecek bir roman olduğunu sanmıyorum. Okura keyifli vakit geçirtsin diye yazmadım.

Tam tersine romanın, okurun gözünü dışarıdan alıp kendi içine çevirmesini sağlamasını diledim. Su gibi akmasın, okurun boğazına takılsın, yutmakta zorlansın istedim.

“Nasıl niyetler bunlar mazoşist misin?”sorusu akla gelebilir tabii. Günlük hayatta çabucak tüketiliveren, bir daha dönüp bakılmayan, üzerine düşünülmeyen öyle çok kitap, müzik, konu vb. var ki…

Yüzeysellikten azade bir derinlik yaratmak istedim.

Okur, “ne dedi şimdi bu” deyip bir kez daha okusun bazı cümleleri, hatta not alsın istedim. Betimlemeleri bol bir kitap; ayrıntılara odaklanmak kişiliğime de uygun sanırım. Yazarken, adeta bir çağrışım denizinde yüzüyordum; aklıma gelenler başıma gelsin, işim başımdan aşsın; çağrışımlarımı ilişkilendireyim derken zorlanayım, başıma bela açayım ve okurun karşısına böyle çıkayım istedim.

Belki bu nedenle, özellikle günlükteki bölümlerde daldan dala konan, adeta ip atlayan düşünceler ve çağrışımların götürdüğü yerler var. İç sesimi dinledim; ayar vermek istemedim.

Zaten hayat ve günlük rutinlerimiz, bize bunu sürekli yapıyor; bari yazarken özgür olayım dedim. Okurlar genel olarak akıcı bir dilim olduğunu söylüyorlar, ancak yukarıda bahsettiğim noktalarla haşır neşir olmak istemeyen okurlar için sıkıcı olabilir kitabım. Sonra demedi demesinler, özellikle belirteyim.

Kitapta “ana karakter” şudur demekte zorlanıyorum. Başı çeken görünüşte Aslı olmakla beraber, Zeynep, Cem veya Tayfun ondan daha az önemlidir, diyemem. Aslı, kendini bulmaya çalışan, hayatın zor dönemeçlerinden geçen akıllı genç bir kız. Kendi penceresinden gördüğü hayatı anlamaya, kendisiyle yüzleşmeye çalışıyor.

Aslında Zeynep de kendi cephesinden aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Roman, bir bakıma ikisinin yollarının kesişmesiyle başlıyor. Cem’in ise her iki kadınla kurduğu iletişimin niteliğini okura elimden geldiğince vermeye çalıştım. Tayfun’la “baba imgesine” biraz vurgu yapmaya, içinde bulunduğumuz çağın babalığı nasıl erozyona uğrattığına değinmeye yeltendim. Daha yoğun bir tanışmayı okura bırakıyorum.

Hayatın sürprizlerle dolu akışı

Aylin Saraçoğlu – Kahve Kokulu Defter’i yenileri izleyecek mi?

Arzu Yıldırım – Kahve Kokulu Defter’i yenilerinin izleme olasılığı son derece yüksek. Biraz istatistik kokan bir yanıt oldu ama hayatın sürprizlerle dolu bir akışının olduğunu hatırlamak gerek.

Yazmakta olduğum bir kitabım var ama hangi türe dahil olacağı henüz net değil. Psikolojiye ilişkin yazdıklarımın “kişisel gelişim” türünde değerlendirilmesinden ödüm patlıyor. Belki bu yüzden biraz geri duruyorum.

Kitaptaki cümlelerin ille de insanları geliştirmesi gerekmiyor. Kişiliklerimiz de birkaç kitap okuduk diye öyle kolay değişmiyor. Kimin, hangi cümleden nasıl etkileneceğini bilemeyiz bence.

Bu nedenle kitaplara, “kişisel gelişim” türünden isimler vermek ve boylarından büyük anlamlar yüklemek, hem beklentiyi artırıyor, hem de böyle bir yaklaşım kitapların çabuk tüketilmesine öncülük ediyor. Farklı zamanlarda deneme şeklinde yazdıklarımı bir kitapta toplamam da mümkün. Gözlemlerimi, başkalarından öğrendiğim fikirleri harmanlayarak yeni cümleler kurmak çok hoşuma gidiyor.

Aylin Saraçoğlu -Yakın planda gerçekleştireceğiniz projeler nelerdir?

Arzu Yıldırım – Seminer ve konferanslara yönelmeyi düşünüyorum. Gençlerle, ebeveynlerle etkileşim halinde olmayı seviyorum. Psikoterapi sürecine odaklanmayı, içinden geçtiğimiz zor süreçlerde özellikle bireysel danışmanlık yoluyla insanların kendilerini iyi hissetme hallerine katkıda bulunmayı istiyorum.

Özgül öğrenme güçlüğü ve dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, çocukların eğitim sürecinden yeterince yararlanamamalarına, duygusal ve sosyal olarak da örselenmelerine yol açıyor. Özellikle bu alanda çocuk, ergen ve ebeveynlerle yaptığım çalışmaları daha da yoğunlaştırmayı istiyorum. Meslek seçimi ve “ne olacağına” karar verememe hali, gençleri çaresiz ve kılavuzsuz bırakıyor. Uygulamaktan keyif aldığım ve son derece işlevsel bulduğum CharacterIX® Kişilik Envanteri’ni uygulamayı ve gençlere meslek seçimi ve kariyer yolculuklarında danışmanlık yapmaya daha fazla zaman ayırmayı düşünüyorum.

Yazı toplumla köprü kurmak için bir araç

Aylin Saraçoğlu – Hedefiniz nedir?

Arzu Yıldırım – Öncelikle kendi adıma anlamlı, iyi ki yaşıyorum diyebildiğim günlerin çoğaldığı bir hayatı inşa etmeye gayret ediyorum. Böyle bir hedef, doğası gereği başkalarından bağımsız bir şekilde gerçekleştirilemeyeceğinden, psikolog olarak çalışırken, destek arayanlara yardım edebilmeyi umuyorum.

Karmaşık ve gürültülü bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenle hayatı ve insanları daha iyi anlayabilmek için danışmanlık becerilerimi sürekli geliştirmeyi hedefliyorum.

Çocukların yaşadığı ve ebeveynlerin farkında olmadıkları veya kabullenmekte zorlandıkları sorunların çözülmesine katkı sağlamayı istiyorum. Özel öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği, meslek seçimi, sosyal beceri eksiklikleri vb. bunlardan bazıları. Yerinde ve zamanında müdahaleler konusunda ebeveynleri bilinçlendirmek, gelecekte yaşanabilecek pek çok sorunu, daha ortaya çıkmadan engelleyebilir.

Gençlere kendileri için doğru seçimleri yapabilmeleri konusunda rehberlik etmek istiyorum. Bunlar, terapi odasında yapabildiğim, yaptığımı düşündüğüm çalışmalar.

Ancak aynı zamanda bir yazar olarak cümlelerimin okurla buluşmasını, bu rastlaşmayla hem paylaşmayı, hem de onlardan öğrendiklerimle gelişmeyi umuyorum. Yazı, toplumla köprü kurmak için bir araç ve ben de bu aracın sunduğu imkânları etkin bir şekilde kullanarak düşüncelerimi ifade etme olanağı bulmayı umuyorum.

Aylin Saraçoğlu
Aylin Saraçoğlu
Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu mezunu. Gazeteciliğe Hürriyet'te başladı. Interpress dergi grubu ve Dünya gazetesinde devam etti. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak ders verdi. Halen çeşitli kurum ve kuruluşlara İletişim Danışmanlığı yapıyor. Tam bir seyyah. Dünyayı geziyor ve izlenimlerini çeşitli mecralarda yazıyor. İngilizce ve Çince biliyor. Çin’in Nanjing Normal Üniversitesi ile Pekin Dil ve Kültür Üniversitesi’nde katıldığı dil programlarından üstün başarılarla mezun oldu.
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 10 YORUM
  1. NEVİM METİN ÇİÇEK dedi ki:

    Emeğinize kaleminize sağlık. Çok beğendiğim ve defalarca okuduğum bir kitap. Her okuduğumda ayrı bir zevk aldım. Dilerim kitaplarının devamı gelir.

  2. Tuğba dedi ki:

    Röportajı okuması keyifli, kendisi keyifli… Siz yazmaya devam ettikçe bizler keyif almaya devam edeceğiz sevgili hocam. Ağzınıza, kaleminize sağlık ?

    1. Arzu Yıldırım dedi ki:

      Böyle bir kitabın birden fazla okunabilmesi ne büyük mutluluk… Bu yorumu okuyan “nasıl yani” diyebilir elbette. Kahve Kokulu Deftere davetle bitirelim sözü

    2. Arzu Yıldırım dedi ki:

      Yazarken keyif almak, bir röportajda bile öylesine güzel ki… Okuyuculara, yazmanın da keyfine varmaları dileğimle…

  3. Asım yıldırım dedi ki:

    Başucu kitabı tadında.. Tebrikler

    1. Arzu Yıldırım dedi ki:

      Başucumuz, ayakucumuzdan daha geniş olsun. Ayakları yeni ufuklara güzel başlarımız taşıyor malum, teşekkürler.

  4. Behice Boran dedi ki:

    Çok keyifli, bir solukta okunuyor. Arzu Yıldırım tam anlamıyla bir söz ustası

    1. Arzu Yıldırım dedi ki:

      “Söz ustası”, çiçeği burnunda bir yazara, kendini iyi hissettiren bir söz; okurun ustasına selam olsun.

  5. Melek uğurtay dedi ki:

    Hikaye, karakterler, anlatım o kadar etkileyici ki çok beğendim. Yeni kitabı sabırsızlıkla bekliyorum.

    1. Arzu Yıldırım dedi ki:

      Eski, sürekli yenileniyor; yenilikleri doğurmak için toprağın gübresi o. Yeni bir kitap şimdiden filizleniyor. Okurunu bekleyeceğim.