Mine Söğüt: Yazdıklarım öfke ve itirazdan besleniyor

Sayım Çınar
Kitap dünyasının nabzını tutuyor. Yazar ajanı. Edebiyatımıza yeni yazarlar kazandırıyor. Aynı zamanda tam bir gezgin. Dünyayı gezmeyi, yeni kültürler tanımayı seviyor. Sinema, film festivallerinin vazgeçilmez isimlerinden. İletişim: sayimcinar@gmail.com

Gazeteci Mine Söğüt’ün yeni kitabı Gergedan, denemeye yakın öykülerden oluşuyor. Cumhuriyet gazetesinde yazan Mine Söğüt, kitabın okumayı sevenlerin ilgisini çektiğini belirtiyor.

Mine Söğüt Gergedan – Büyük Küfür kitabı ile okurlarla buluştu. Kitap Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Tanıtım bültenini okuduğumda şu yazıyordu: “Güncel olaylara yaşadığımız günlere getirdiği bakış açılarıyla okurunu derinden sarsıyor. Bir ateş yakıyor. Karanlık dağılıyor.”

Karanlığın karşısında edebiyatıyla duran Mine Söğüt’le yeni öykü kitabı için buluştuk, konuştuk.

Mine Söğüt’ün yeni kitabı Gergedan ile ilgili Sayım Çınar söyleşisi…

Yazdıklarım öfke ve itirazdan besleniyor

Gergedan’ı okumaya başladığımda Mine Söğüt’ün kendisi için biriktirdiği ve paylaşmadığı öykülerin kağıda döküldüğünü hissettim. Öykülerin kağıda dökülüş süreci ilgimi çekti. Mine Söğüt “Bir roman değil bir öykü çıktı yeniden. Tür bakımından devamlılık diyebilirim.” diye kitabını tanımlıyor. Yazdıklarının öfke ve itirazdan beslendiğini şu cümlesiyle ifade ediyor: “Bütün yazdıklarım aynı çekirdekten öfke ve itirazdan besleniyor. Girift ve sert hikayeler. Gergedan da böyle.”

Kitapta aileyi eleştirdiğini okuyorum. Aile kavramını bir anlamda tartışmaya açıyor Mine Söğüt. Bunu da şöyle ifade ediyor: “Otoriteyi ve iktidarı sorguluyorum.”

Otorite ve iktidarın en iyi modellendiği yerin aile olduğunu ifade ediyor. “Devlet ve aileyi sorguluyorum, içten ve tabulara karşı gelerek.” diyor.

Yüzleş ve farkına var

“Aile kavramı denince hapishane geliyor akla. Evdeki faşizm, sistem sorgulaması aile üzerinden Gergedan’da en saf haliyle ortaya çıkıyor.” diyorum. Mine Söğüt, aile konusunda şöyle devam ediyor: “Bir Haneke filmi izlediğinde de aynı aileyi görüyoruz. Başka başka yaşasak da aynı insanı görüyoruz. Ortadoğu ülkesi, ağır hikayeler, evet, ama gökyüzünden bakınca da aynı otorite ve sistem hırpalıyor insanları dünyanın dört bir yanında.”

Toplum herhangi bir sorgulama yapmıyor. Oysa Mine Söğüt hikayelerinde yüzleşme var. Okura yüzleşme önerisi mi bu? Cevaplıyor: “Yüzleş ve farkına var. Çok mutsuz olduğumuzu düşünüyorum. Memnun değiliz. Güvende değiliz. Buna rağmen mutluymuş gibi davranıyoruz. Bunu biraz sarsmak gerek, sanatın işi bu.”

Mine Söğüt “Çok mutsuz olduğumuzu düşünüyorum. Memnun değiliz. Güvende değiliz.” diyor.

Bir solukta yazmadım

Mine Söğüt, Gergedan’daki öykülerini burada, Türkiye’de yazdığını vurguluyor. Önceki kitabı ile Gergedan arasında 8 yıllık zaman farkı olduğunu belirtiyor: “Bu sekiz yılda yaşananları düşününce o sürecin hikayeleri bunlar. Kültürel, politik olarak yaşadıklarımız, bireysel olarak yaşadıklarımız var bu kitapta. Kavranması zor ve acılı bir dönemin hikayeleri. Endişesi bol bir dönemde yazdım.”

Öyküleri, bir kerede yazmamış. Zaman içinde yazdığı eski öyküler de kitapta yer alıyor. Ve devam ediyor Mine Söğüt: “Etrafına ördüğüm öyküler de var. Bir bütünlük içinde yazmayı seviyorum, birbirinden kopuk olmuyor öykülerim. Oturup bir solukta yazılmadı bu kitap.”

Bu hikayeler bu ülkenin

Gazeteci kökenli Mine Söğüt. Hala da Cumhuriyet’te yazıyor. Öncesinde Güneş, Tempo, Yeni Yüzyıl dönemleri var: “İlk insan hakları servisindeydim, adliye muhabirliğidir çömezliğim. Hep sosyal ve politik haberler yaptım.” 

-Cumhuriyet’teki yazıların çok önemli. Bazı okurlar seni gazeteden tanıyor.

“Aslında gazete okuruyla edebiyat okuru yeni tanışıyor. Sosyal medya sayesinde bir bağ kuruldu. Aralarında büyük bir geçiş var.”

Gergedan’da ahlaki sorgulamalar da var. ‘Öteki’ başrolde. Eril iktidarı sorguluyor. Bu bakışını şu sözlerle açıklıyor: “Direkt birebir yaşanmış öykülerden yola çıkmıyorum. Ülkeden besleniyorum. İzleri benim hayatımda olmasa da bu ülke bu hikayelerin ülkesi. Sokakta yanından geçtiğin insanın yüzünde var bu öyküler. Gerçekten yaşanan, yaşanmış şeyler var bu öykülerde. Biz hepimiz ülkece deneyimliyoruz her şeyi ve hepimiz çok iyi tanıyoruz bu isimleri.”

Gergedan, önce 20 bin adet basıldı. Sonra 3 bin daha…Bu baskı sayılarını önemsiyorum. Mine Söğüt, kitabın satmasını “derin edebiyat okuru olmasa da okumayı seven insanların ilgisini çekti” cümlesiyle özetliyor.

Mine Söğüt, Gergedan’ın kolay okunabilen bir kitap olmadığını söylüyor: “Sert ve farklı bir kitap”

Gergedan’ın aslında yalnız kalmaya aday olduğunu düşündüğünü belirterek “Tahammülü zor betimlemeler var. Tüm bunlara rağmen derin edebiyat okuru olmasa da okumayı seven insanların ilgisini çekti.” diyor.

Bir de genç insanların yorumlarından örnek veriyor, şöyle demişler: “Zor ama hiç düşünmediğim şeyleri düşündürdü.”

Bu cümleyi ve bakışı önemsiyor Mine Söğüt: “Dilin, edebi tarzının farklılığının bir dezavantaj olmaması çok önemli”

– Denemeye yakın öyküler. Sayıklamalar, bilinç akışları… Gergedan bu yönüyle de özel bir kitap.

Doğru. Ama benim çoğu üretimim böyledir. Köşe yazılarım da edebi, kurgusal metinler oluyor.”

Mine Söğüt, Gergedan için “Çok sert ve farklı” diyor.

Okuduklarını Gergedan’a taşımış

“Okuduğun kitaplar yazdığın kitaba taşınmış” tespitimi paylaştığımda, şunları anlatıyor: “Küçük anahtarlar koydum öykülere, çok doğru. Marquez, Lale Müldür, Cemal Süreya, Passolini, Haneke var öykülerimde. Küçük işaretler bunlar, ufak selamlar. Genç okurlar için önemli buluyorum, belki o yollara saparlar. Bu isimlerin bugünün meselelerine kardeşlik edebileceklerini görmeleri önemli.”

Yazarı, yazmaya iten sebepleri merak ederim. Mine Söğüt’ü de yazmaya sürükleyen çok şey olmalı. Kendisinden dinleyelim: “Bir hastalığın içinde yaşıyoruz, kronik bir hastalık bu. Yaşadığımız çağın hastalığı. Dünya hastalanır ve böyle şeyler olur. 1930’larda edilmiş bu söz. Aradan geçen zamanda hastalık iyileşmedi. Uygarlık tarihi boyunca dili kurmaya devam ediyoruz, bu öyküleri anlatmaya da. Sophokles okuduğunda bugünle bağını görüyorsun. Aynı iktidar meselesi.”

Erkekliği sorgulamak lazım

Kitapla ilgili notlarımı paylaşırken Mine Söğüt’le, anlatıcının sanki yeraltında yaşadığını söylüyorum:”Fantastik öğelerle gerçekleri anlatıyor. Gözü yerin üstünde.”

Mine Söğüt bu sözlerime şöyle karşılık veriyor: “Evet, öyle. Mevcut uygarlığın cinsiyeti eril. Erkekliği sorgulamak lazım demek ki.”

-Bütün cinsiyetleri eşit tutuyorsun yazdıklarında.

Hem cinsiyetsiz hem de toplumsal cinsiyet tanımlarının ötesinde yazmak istiyorum. Yeni bir ahlak yaratma üzerine önerilerim var. Başka bir algı, tanım hatta tanımsızlık mümkün mü, bunun peşindeyim. Vicdanla ölçülen bir sistem kurmamız gerektiğini düşünüyorum. Tanrıya yüklediğimiz pozitif her şeyi kendimize yüklemek belki de doğru olan.”

-Ölüm ve ölmek üzerine çok sorgulama yapıyoruz kitabı okurken.

“Ölmek normal. Doğum yaşam normal. Varlığın başı ve sonu var ve bir süreç var. Buna bu rasyonellikte bakabilsek her şey daha anlamlı olacak.”

Gergedan’ın sayfalarında Bahadır Baruter’e ait desenler var.

Kitaptaki desenler derinlik katıyor

Kitapta gergedan kimi noktalarda ortaya çıkıyor. “Derdi var. Bir intikam peşinde.” diyor Mine Söğüt.

Gergedanın derdinin ne olduğuna ise şu eklemeyi yapıyor: “Son idealist insan karakterinin hikayesi aslında. Pozitif bir insanlığı sürdürmenin hikayesi. Gergedanlaşıp yazarına başkaldırıp, oyunun yazarının peşine düşüyor.”

Gergedan’ın sayfalarında Bahadır Baruter’e ait desenler var. Okurun zihninde daha da büyük bir derinlik oluşturan desenler bunlar. Mine Söğüt, Bahadır Baruter’in soyut çizimlerle hikayelerden çıkarımları sunduğunu belirtiyor. Bundan da hayli memnun: “Evet. Çok anlatıyorum, çok konuşuyoruz. Bu konuştuklarımızdan yola çıkıyor aslında. Mesele üzerine düşünüp kendi disiplininde soyutlamalar yapıyor. Birebir çizmiyor, ki bu iyi bir şey. Hayata aynı yerden bakıp aynı yerden üretiyoruz.”

 

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.