Yeşilçam filmlerinin modası hiçbir zaman geçmeyecek
Yeşilçam filmlerinin modası hiçbir zaman geçmeyecek. Bu cümleyi kuran, tespiti yapan Arzu Çevikalp. Yeşilçam’ın, Türk sinemasının ünlü yönetmeni Ertem Eğilmez’in torunu Arzu Çevikalp. Ertem Eğilmez’in kurduğu o ünlü yapım şirketinin adı da Arzu Film…
Kültür sanat alanında üretim yapıyor Arzu Çevikalp. Sinemaya imzasını atan bir dedenin torunu olan Arzu Çevikalp, sinema yazıları yazıyor. Sinema ve kitap eleştirilerinin yanı sıra çevirileri ile de kültür sanat hayatımıza katkı veriyor.
Arzu Çevikalp ile buluştuk. Sinemadan edebiyata, günümüz yayıncılığından dijital platformlara geniş bir yelpazede bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sayım Çınar – Sinema tutkunda rahmetli Ertem Eğilmez’in etkisinin olduğunu düşünüyorum. Ertem Eğilmez, sende hangi duyguları uyandırıyor? Ertem Eğilmez ‘Bay mükemmel’ miydi?
Arzu Çevikalp – Muhakkak ki sinema konusunda bende etkisi büyük oldu. Onun filmleriyle büyüdük ve defalarca bıkmadan izledik. Ertem Eğilmez hiç şüphe yok ki hem Yeşilçam’ın mihenk taşı hem de en sevilen yönetmenlerinden biri. Halktan biri.
Adını duyduğumda mutlu oluyor ve gurur duyuyorum. Başarılı olan herkesin önünde saygıyla eğilmek, değerini her ahvalde korumak benim başlıca görevlerim arasında…
Mükemmel insan yok elbette. Fakat Ertem Eğilmez öngörüsü mükemmel biriydi. Onun vizyonu ve mizanseni de çok güçlüydü. Yani toplumun saygı duyduğu ve benimsediği Eğilmez oldukça zeki ve ileri görüşlüdür.
Filmlerinin hala tekrar ve tekrar büyük bir hazla izleniyor. Bu da kendisinin nasıl bir yönetmen olduğunu ortaya koyuyor.
Sayım Çınar – Sinema yazarlığıyla birlikte çevirmenlik yaptığını biliyorum… Son dönem neler yapıyorsun?
Arzu Çevikalp –Yeminli tercümanlığı 2009 yılından beri yapıyorum. Dilleri çok seviyorum. İngilizce, İspanyolca, Portekizce ve İtalyanca, dillerinde çalışıyorum. Bunlarla birlikte arada da Fransızca öğreniyorum.
Çeviri yaparak bildiğim dilleri canlı tutmaya çalışıyorum. Çevirirken o kadar çok şey öğreniyorum.
Bugüne dek pekçok konuda çeviri yaptım. Çocuk kitapları çevirdim. Ancak daha çok noter evrakları ile uğraşıyorum.
Bazı yerli ve yabancı firmalarla çalışıyorum. Yabancı dilde sinema röportajları yapıyorum. Bu röportajların da çevirisini yaparak yayına çıkmasını sağlıyorum. Yani çeviri her anlamda işime yarıyor. Hayatımın büyük bir parçasını çeviri işi oluşturuyor.
Yeşilçam filmlerinin modası geçmeyecek
Sayım Çınar – Hayatının bir parçası da Arzu Film olsa gerek. Yeşilçam sinemasının sendeki karşılığı nedir? Kalbinden vuran Yeşilçam filmleri hangileri?
Arzu Çevikalp – Çok köklü ve eski bir şirket Arzu Film. Aslında Yeşilçam’ın doğuşundaki bir güneş Arzu Film. Arzu Film ekolünü de unutmamalı. Yeşilçam filmleriyle büyüdük. Bu filmleri hayatımızın merkezine koyduk. Onlar bizim kadim dostumuz. Bizimle daima beraberdiler ve birlikte büyüdük.
Yeşilçam, masumiyet ve samimiyettir. Sıcaklık ve birbirine kenetlenmedir Yeşilçam.
O güzel işler birbirine kol kanat gererek birlik ve beraberlikle ortaya çıktı.
Eski Yeşilçam filmleri bize yapıcı mesajlar veriyordu. Duygularımızı bu yönden harekete geçiriyordu. Kendimizi iyi hissediyorduk. Yeşilçam sineması seyirci odaklıydı.
Bu filmlerin modası hiçbir zaman geçmeyecek. İçinde sevgi, dostluk, aile ve tinsellik olan Yeşilçam filmleri daima kalıcı olacak.
Sevdiğim Yeşilçam filmleri şunlar: Gülen Adam, Katma Değer Şaban, Kara Gözlüm, Korkusuz Korkak, Avanak Apdi, Süt Kardeşler, Arabesk, Bizim Aile, Neşeli Günler, Hababam Sınıfı, Aile Şerefi, Sultan, Banker Bilo, Kezban Paris’te, Senede Bir Gün ve daha niceleri…
Festivalleri yakından takip ediyor
Sayım Çınar – Ülkemizdeki festivalleri yakından takip ediyorsun. Bu sene İstanbul Film Festivali’nde seni kalbinden vuran filmler hangileriydi?
Arzu Çevikalp – Festivalleri yakından takip ediyorum. Sanat adına her zaman savaştım. Sanatı savunarak, yanıma aldım. Sanat benim arkadaşım, festivaller ise her şeyim. İstanbul Film Festivali’nin benim için en güzel tarafı sinema yazarı Fırat Yücel’in annesi kültür dehası Şükran Yücel ile film izlemekti.
Bu sene en sevdiğim film ‘insan hakları bölümünde’ yarışan ‘Diciembres’ oldu. Film, festivalde ödül de aldı. Yönetmeniyle bir de röportaj yaptım.
Diğer sevdiklerim ise şunlardı: Bay Jones, Oyunbozan, Gözbebeğim, Lanetli Kumaş, Sadık Bir Adam, Yüzleşme, Beyaz Karga, Yabancıların Nezaketi, Kırmızı, Edmond, Rüzgâr, Destroyer, Doktorlar, Damien Dünyayı Değiştirmek İstiyor.
Edebiyat uyarlamaları ve sinema
Sayım Çınar – Sinema hayatının en önemli konusu olsa gerek. Sinemadaki uyarlamaları nasıl değerlendiriyorsun? Senin için en değerli edebiyat uyarlaması film hangisi?
Arzu Çevikalp – Sinema hayatımda çok önemli. Yaşamım sinemaya bağlı. Ancak yabancı dizilerle de yakından ilgileniyorum. Çok fazla yabancı dizi izliyorum. Değerli bulduğum aklıma ilk gelen edebiyat uyarlamaları: ‘Murder on The Orient Express (1974)’, ‘Shutter İsland’, ‘1984’, ‘The Silence Of The Lambs’, ‘Carrie’,’The Bookshop’, ‘One Flew Over The Cuckoo’s Nest’, ‘The Godfather’, ‘The Shawshank Redemption’, ‘Blade Runner (1982)’, ‘The Curious Case of Benjamin Button’, ‘Trainspotting (1996)’, ‘The Prestige (2006)’, ’12 Years a Slave’, ‘Green Mile’.
Sinema eleştirmenliği meslek olmayı başaramadı
Sayım Çınar – Türkiye’de sinema eleştirmenliği meslek olmayı başarabildi mi?
Arzu Çevikalp – Ülkemizde ekonomik anlamda zor günler yaşanıyor ve medya da bundan nasibini alıyor. Kapanan gazeteler ve güçlü medya kuruluşları direnişi kaybediyor. Gerçekten bunlar üzücü…
Ülkemizde sinema eleştirmenliği hiçbir zaman bir meslek olmayı başaramadı. Fakat Atilla Dorsay sinema eleştirmenliği alanında büyük bir çığır açtı. O dönemde ve ardından gelen zaman içinde çok kıymetli sinema yazarları yetişti. Alin Taşçıyan, Mehmet Açar, Burak Göral ve daha niceleri… Sinema üzerine güzel adımlar atılarak SİYAD kuruldu.
Gazetelerin sinema konusunda köşeleri vardı. Değerli sinema yazarları orada yazıyordu. Popüler olanlar da telif alıyordu.
Telif konusu başlı başına bir sorun oldu. Sinema eleştirmenliği profesyonel bir iş olarak görülmüyor. Eleştirmenlik, bir hobi olarak değerlendiriliyor ne yazık ki.
Bir de gönüllü yazarlık kavramı var. Yazarlar var olmak için gönüllü yazıyorlar. Medyada, sinemaya ve sinema eleştirmenliğine gereken önem hiçbir zaman verilmedi. Sinema sadece bir eğlence olarak görüldü. Ancak sinema hayatımızın izdüşümüdür ve bize bizi anlatır.
Bağımsız eleştirmen olmak çok zor
Sayım Çınar – Türkiye’deki eleştirmenlerin tarafsız ve objektif olmaları son derece zor. Bir gruplaşma hali var. Sen bağımsız kalabilenlerdensin bence…
Arzu Çevikalp – Bu tespitin ve değerlendirmen için çok teşekkür ederim. Sana katılıyorum. Aslında kimsenin benzeri yok, herkes özel. Ancak tarafsız olmak hayli zor ancak mümkün. Daima objektif olmaya çabaladım. Bu açıdan da zorlanıyorum. Bazen kendimi tutamadığım zamanlar da oluyor. Ancak kendimi bastırıyorum. Yapmak zorundayım.
Daima bağımsız oldum. Taraf tutsam bile bunu dışarıya, okurlara yansıtmadım. Yazar için önemli olan okuru kendine bağlamaktır. Eğer okur, yazardan bir şeyler öğrenip onu özümserse, ok hedefe ulaşmıştır.
Gruplaşmayı ortadan kaldırmak için her şeye tarafsız olarak bakabilmek ve olduğu gibi yorumlamak gerekiyor. Önemli olan okuyucuya neyi yansıttığımızdır. Taraflı yazmak çok okunurluğu engeller. Okuru soğutur. İçeriğin özü her şeye bedeldir.
Her yazarın kişisel sitesi olmalı
Sayım Çınar – Son dönemdi filmleri küçümsemek de moda oldu. ‘arzucevikalp.net’ adlı bir siten var. Orada daha farklı bir sinema okuması yapıyorsun. Daha mı özgür oluyorsun orada?
Arzu Çevikalp – Her yazarın kendine ait bir sitesi olmalı. O site yazarın kimliği gibidir. Yazar hakkında detaylı bilgiler var o sitede. Kişisel sitede her zaman daha özgürsün. Müdahale edenin, karışanın yok. Patron, yazar oluyor.
Yayınlanacak yazıya yazar karar veriyor. Kişisel site yazarın kendini ifade ettiği bir alan. Yazar özgürce yazıyor ve duygularını dilediğince ortaya döküyor. Bu bence büyük bir mutluluk.
Sitemde sinemanın dışında da konular var. Her konuda yazmayı seviyorum. Sinema daima en önde olsa da benim için çok yönlü düşünüp yazmak motive edici.
Gelelim filmleri küçümseme konusuna. Her filmin kendine göre anlamı ve yeri var. Sevip sevmemek tercih meselesidir. Ancak yapılan işe önce saygı duymak gerekir. Ortada bir emek var. Tabi bir de önyargılı yaklaşıp, tekdüze olmamak gerek. Bazen aradan sürprizler çıkabilir, hiç ummadığın bir film seni şaşırtabilir.
Sayım Çınar – Dijital medyadaki sinemaya bakışın nasıl?
Arzu Çevikalp – Netflix ve Blu Tv sinemaya hem olumlu hem de olumsuz etki yarattı. Filmler, Netflix için üretiliyor ve satılıyor. Bu sinemada kaosa neden olabilir.
Olumlu tarafıysa filmlerin hepsinin bir arşiv gibi yanımızda olması. Tek bir tıkla izliyor ve durdurabiliyoruz. Elbette iyiler de var vasatlar da. Netflix içeriklerinde kısıtlama ve sınırlama yok. Televizyondaki ve sinemadaki gibi kaygıları yok. Sansür sıkıntıları yok.
Netflix’de izleyemediğimiz filmler olmalı. Aynı anda hem sinemada hem Netflix’te olmamalı. Sinemadaki gösterimden birkaç ay sonra Netflix’de izleyebiliriz. Ülke sineması için çok iyi bir avantaj. Özel olarak Netflix için özel yapılan filmlere karşıyım. Ama diziler için bulunmaz bir nimet.
Ne kadar çok dizi olursa o kadar ilgi çeker. Her film ülkemizde gösterime girmiyor, gösterime girmeyen filmleri Netflix aracılığıyla izlemek gerçekten de çok mantıklı.
Türkiye’deki kitaplar sadece satış odaklı
Sayım Çınar – Kitap eleştirmeni olarak, Türkiye’deki yayıncılığı nasıl yorumluyorsun?
Arzu Çevikalp – Türkiye’deki yayıncılık aslında adil değil. Maalesef Türkiye’deki kitaplar kapitalizmden besleniyor. Her şey sadece satış odaklı. Kimi kitapların içleri o kadar boş ki, insanın okuyası bile gelmiyor.
Elbette ki çok iyi yazarlar ve romanlar var. Ancak önemli olan onları kıyıda köşede kalmaktan kurtarmak, ücra köşelerden çıkartmak. Türkiye’de yayıncılık zor günler yaşıyor. Popülizm kavramı yükselişte. Bilgi ve kültür satmıyor.
Basit düzeyli kitaplar tercih ediliyor. Çünkü insanlar kafalarını dağıtmak istiyor. Maksatları sadece zaman geçirmek. Öğrenmek daima ikinci planda yer alıyor.
Bense bilgiye açım. Ne öğrenebilirim, nereden öğrenebilirim diye uğraşıyorum.
Son olarak da şunu eklemek istiyorum: Dijital dönüşümün yaşam ve yayıncılık üzerinde olumsuz etkisi var. İnsanlar artık kitapları tabletlerinden ve e-kitaplarından okuyorlar. Elbette dijital pazarlama kolaylık sağlıyor. Ancak kitap sayfalarına dokunamamak ve o sayfaları hissedememek iç burkucu. O sayfalardaki koku hiçbir yerde yok. Bilgi iyice cebe girdi. O denli teknoloji hayatımıza egemen oldu.
Fotoğraflar Mehmet Erdoğan tarafından çekilmiştir.