Orhan Kemal’in Hayırlı Oğlu
Orhan Kemal’in hayırlı oğlu Işık Öğütçü, Türk edebiyat hayatına kalıcı izler bırakıyor. Işık Öğütçü kadar vefalı evlat sayısı azdır. Öğütçü’nün 2000’de Cihangir’de açtığı Orhan Kemal Müzesi başta olmak üzere, babasının eserlerinin diğer dillere çevrilmesi yönündeki çabaları, araştırma kitapları takdire şayandır.
Öğütçü, epey zamandır dedesiyle ilgili eserler de yayınlıyor. Önce, evde bulduğu notları Abdülkadir Kemali Bey’in Anıları (Everest, 2009) adıyla kitaplaştırdı. Son eseri “Toksöz 1924”te ise dedesinin 1924’te Adana’da yayımlamaya başladığı gazetedeki muhalif makalelerini günümüz Türkçesine aktardı. Toksöz, o yıllarda hükümete karşı sert eleştiri yapan bir gazete. Kemali Bey de sivri dilli bir kalem sahibi. Yazılarından dolayı İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanıyor, hapse giriyor, 8,5 yıllık gönüllü sürgün dönemi yaşıyor. Işık Öğütçü ile dedesinin yazılarını ve dünden bugüne devlet-iktidar-aydın-yazar ilişkisini konuştuk.
Toksöz gazetesi ne zaman yayınlanmaya başlıyor?
30 Ağustos 1924’te. 27 Kasım 1924’e kadar Adana’da 78 sayı, 15-30 Aralık tarihleri arasında İstanbul’da 14 sayı çıkıyor. Dört sayfalık günlük bir gazete. Toplamda 92 sayı yayınlanmış ama ben hepsine ulaşamadım. Bir sayıyı Amerika’da buldum.
Nasıl buldunuz?
Sanıyorum Amerikalı bir görevli, memleketine dönünce bu sayıyı yanında götürmüş. Daha sonra evraklarını Illionis Üniversitesi’ne bağışlamış. 32. sayıyı bu şekilde buldum. Böylece 49 sayıya ulaştım. Ama hâlâ daha araştırıyorum. Acaba bir şey çıkar mı diye…
Toksöz, Cumhuriyet’in kurulduğu ilk yıllarda hükümete karşı sert muhalefet yapan bir gazete. Manifestosu da “İktidar mevkii, rütbe ve sandalyelerde değil, ilerleyen ideallerdedir.” şeklinde. Dedeniz bu yazıları nasıl bir siyasi ortamda yazmış?
1924 dönemi enteresan, Cumhuriyet kurulalı bir yıl olmuş, hükümete pek çok eleştiri yapılıyor. Dedem de o eleştirilerde rol almış. Yazılarından dolayı İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanmış, hapse düşmüş. İlk mecliste Kastamonu milletvekili olarak görev yapıyor. Biliyorsunuz o mecliste Mustafa Kemal’i destekleyen birinci grup var, ona muhalif ikinci grup var. Dedem iki gruba da muhalif üçüncü grup olarak duruşunu sergiliyor!
1923 milletvekili seçiminde yapılan teklifi geri çevirmiş. Atatürk’e hitaben Ahali gazetesinde yazdığı mektupta “Hakimiyet, bila kaydü şart milletindir, düsturunu muhitimin gençlerine öğretmeyi Ankara’da mebusluk yapmaya tercih ettiğim için açtığım mektepte muallimlik edeceğim.” diyor. Şimdi kimse böyle teklifi geri çevirmez herhalde.
Bir kere atama ile bir yere gelmeyi istemiyor. Kanunu çok önemsiyor. Millet Meclisi’nin çıkardığı her kanunun uygulanması gerektiğini söylüyor. Derdi kişilerle değil. Her türlü yanlış uygulamada kendini sorumlu hissederek muhalefet ediyor. Dedeme göre Cumhuriyet tek başına bir şey ifade etmiyor, demokratik Cumhuriyeti savunuyor -ki bunu 1924’te seslendiriyor-. Dönemine göre ileri düşünen bir aydın. Kaygısı ülkemiz daha iyi olsun.
Bazı makalelerinde askeri yapılanmaya karşı olduğunu söylüyor. Üstüne basa basa birkaç kez hem de…
Etrafımız düşmanla çevriliyken, askerlerin meclis ve hükümette görev almasını doğru bulmuyor. ‘Senin görevin bizi korumak kollamak, ne işin var mecliste? Ayrıca siz bir kere emir vermeye alışıksınız, oysa demokrasilerde hep soru sorulur. Niçin, neden derler, eleştirirler. Siz eleştiri yapılınca katlanamıyorsunuz. Görev yeriniz meclis değil’ diyor askerlere hitaben. Anı kitabında etkili bir saptaması vardır: “İnanıyorum ki, Türkiye’de olan olayların arkasında her zaman askerin parmağı vardır.” Yüzyıl önce söylüyor dedem bunu. Onlar gören, olayları yaşayan insanlar. Muhalifliği koltuk sevdasından değil.
Nasıl tepkiler almış bu fikirlerine?
Atatürk’ün yakın çevresi idam edilmesini istiyor ama Atatürk buna karşı çıkıyor. Dedem Mustafa Kemal’i takdir ettiğini yazılarında söyler. Fakat biliyorsunuz liderlerin etraflarında birtakım kişiler vardır. Bu kişiler liderlerin doğru insanlarla görüşmesini engeller.
Dedeniz muhalefet konusunda tek başına mı?
Hayır, dönemin diğer gazetelerinde de muhalif insanlar var. Bir kısmı gazeteci. Ama dedemin birkaç kimliği birden bulunuyor. Hem ilk mecliste kurucu isimlerden. Kanun teklifleri sunuyor. Oradaki işleyişi biliyor. Hukukçu. Hukukun ne olduğunu biliyor. Aslında Adana’da çok aranan bir avukatken, iyi bir mesleğe sahipken muhalif kimlikle ortaya çıkıyor. Hep vatan millet sevgisi yüzünden.
Dünden bugüne devletin aydın ile münasebeti arasında değişen bir şey var mı?
90 yılda hiçbir şey değişmediğini görüyoruz. İbret alınsaydı eğer tarih tekerrür eder miydi? Eleştirmek, muhalif olmak, cesaret isteyen, büyük mücadele gerektiren şeyler. Diğeri kolay, övgüler, methiyeler düzersiniz, baş tacı edilirsiniz. İktidarlar devamlı övülmek istiyor tabii. Ama yanlışa yanlış diyenler o gün de vardı, bugün de var. Fakat kimse onları dinlemiyor. Önerilerde bulunanları bugün de dinleyen yok. Hükümetler lehinde yazıyorsan bir anda kahraman oluyorsun. Oysa gerçekler, eleştirilerdedir. Yazar ve aydınlar kimsenin kulu kölesi değil, doğruların savunucusu olmalıdır. Ancak bu şekilde demokrasi yolculuğumuz doğru hedefe varır. Dedemin makaleleri satır satır incelenerek üzerinde düşünülmelidir.
Muhalefet edenlerin hepsi kötü mü, yanlış şeyler mi söylüyor?
Asıl hükümetler için en büyük tehlike övgüdür. Bir iktidar ne kadar övülüyorlarsa durup düşünmeli, kendisinden şüphe etmeli, ‘yanlış mı yapıyoruz’ diye. Kişisel bir mesele değil bu, hakaretle de ilgisi yok. Göklere çıkarma işi tehlikelidir.