Komünist Hikmet Kıvılcımlı’yı Nurcu babanın oğlu romanlaştırdı

Yavuz Rençberler
724kultursanat.com ‘un kurucusu. Gazeteci, televizyon programcısı, iletişim danışmanı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV mezunu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödülü sahibi. Mesleğinin verdiği refleks ve pratiklikle kültür sanat alanında olanları değerlendirmeye paylaşmaya çalışıyor. İçinde insan olmayan kitaba, içinde kitap olmayan insana inanmıyor. İnsanın yazılmamış sayfalarının yazılanlardan daha çok olduğuna inanıyor. İletişim: yavuz@724kultursanat.com

Ahmet Tezcan Kafirun adlı romanı ile dil zenginliğine örnek bir eserle karşımıza çıktı. Bir dönem Recep Tayyip Erdoğan’ın basın müşavirliğini yapan Ahmet Tezcan, romanında Türkiye’nin komünist hareketinin önemli isimlerinden Hikmet Kıvılcımlı’yı merkeze oturtmuş. Tezcan’la Kıvılıcımlı’nın hayatı gerçekten kesişmiş mi derseniz?

Kendi hayatımla ilişkili bir roman

Telefonda sordum Ahmet Tezcan’a, aldığım cevap şuydu: “Romanda yazdıklarım bizzat kendi aile hayatımla, gerçek hayatla ilişkili. Büyük ablamdan dinledim bu hikayeyi.”

Yakın siyasi tarihimize kendi ailesini ve mahallesini merkeze alarak öznel bir bakışla roman sayfalarına aktarmış Ahmet Tezcan. Türkiye’deki komünist hareketin sembol isimlerinden Hikmet Kıvılcımlı ile Nurcu Hikmet’in kesişen hayatları ilgi çekici bir kurmaca olarak sayfalaşmış.

Gazeteci – yazar Ahmet Tezcan’ın 56 yaşında ilk yazdığı romanı Kafirun… Geç mi kalmış roman yazmak için yoksa olgunlaşmış mı onu edebiyat uzmanlarına bırakalım. Ben sizlere kendi ‘gördüklerimi’ aktarayım.

İki Hikmet birbirine zıt

İki zıt Hikmet var romanda. Zıtlıkları sadece siyasi ideolojileri ile ilgili. Ancak insana bakışları bir.

Biri Saidi Nursi’nin öğrencisi Hikmet diğeri Türkiye’deki komünist hareketin öncülerinden Hikmet Kıvılcımlı…(Kıvılcımlı tam 22 yıl hapis yatmış) . Diğeri Çerkes Nurcu Hikmet, yazarın da babası.

1950’li yılların Kırşehir’inde geçiyor romandaki hayatlar. Yazarın yerel şiveyi öyle güzel aktarmasına şahit oluyoruz ki “gominist” diyor örneğin “komünist” in yerine. Gominist Doktor Hikmet yani Hikmet Kıvılcımlı Kırşehir Hapishanesi’nde cezasını çekmektedir.

Fakirliğin en dibinde olan annesi çöpten ekmek toplarken, kamyon şoförü Nurcu Hikmet tarafından görülür. O yıllarda komünizm devlet tarafından bir tehdit unsuru olarak görülmektedir. Bu nedenle Gominist Hikmet’in annesine sahip çıkmaktan korkmaktadır bölge insanı. Ancak Nurcu Hikmet her şeyi göze alarak anneyi kendi evine getirir ve orada misafir eder. Ailenin bir ferdi olur misafir anne.

Demokrat Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi kutuplaşmasının derin izlerini görüyoruz romanda. Politik bir roman mı? Evet.

İki İsmet var

Romanda iki de İsmet var. Biri mahalledeki fingirdek genç gelin İsmet. Diğeri İsmet İnönü. Elbette kahramanlarla İsmet İnönü’nün hayatları kesişmiyor ama gelin İsmet ile İsmet İnönü arasında ironik bağlar kuruluyor romanda.

Gelin İsmet’in bekarlık dönemindeki ‘kırığını’ evlenince de unutamaması ve ilişki yaşamasının sonucunda dehşet verici bir ölüm sahnesine götüren olaylar silsilesini okuyoruz. Romanda “alt metin” “üst metin” birbirine harman edilmiş sanki.

Yazarın ailesinin mahalledeki durumu ve Kıvılcımlı ile kesişen hayatları romanda gelin İsmet’in macerasının önüne geçiyor çoğunlukla. Ama bir bakıyorsunuz İsmet’in ismi ile ülke gündemindeki İsmet İnönü arasında kurulan ironik bağ, siyasi kurmaca olarak karşımıza çıkıyor.

Önce gazeteci sonra romancı

Ahmet Tezcan, edebiyat fakültesi son sınıfta iken o dönemin efsane gazetelerinden Tercüman’da işe başlıyor. Gazeteciliğe adım atıyor. Yazarlık hayatı açısından baktığımızda da ironik bir hal bu. Edebiyat fakültesinden birinin gazeteci olarak ünlenmesi romancı olarak ünlenmesinden daha önce gerçekleşiyor. Şanssızlık mı? Ben romanı sevdim. Dolayısıyla roman sever biri açısından baktığımızda ben ‘şanssızlık’ diyorum.

Dağıtım problemi yaşamış roman ilk baskısında. Tezcan şöyle anlatıyor roman macerasını: “Romanı yayınevine vermeden önce 20 kadar dostuma gönderdim. Gominist doktor Hikmet Kıvılcımlı’yı bizzat tanıyan Hakkı Öcal’a da gönderdim ve bu açıdan değerlendirmesini rica ettim. Atladığım bir takım şeyleri hatırlattı.”

Romandaki akıcı dil çok renkli Kırşehir şivesi okumayı daha keyifli hale getiriyor. Yaşar Kemal’in Çukurova merkezli dil ve anlatım zenginliğine benzer bir hal çıkıyor karşımıza. Romancının yaşadığı yerden beslenmesi haliyle çok doğal. Ama bunu samimi aktarımı başarabilmesi kolay değil. Kafirun’da başarılı bir aktarım görüyoruz.

Belgesel türde bir roman

Ahmet Tezcan romandaki dil ile ilgili şöyle konuşuyor: “Bir romandaki dil ile ilgili şimdi tamam burada bir takım biyografik şeyler var, belgesel denebilecek türde. Bu romanda yerel dili özellikle kullanmak istedim. Türkçenin en güzel kelimeleri bu yerel lisanda var. Bilgisayar ve televizyonun Türkçe’ye olumsuz etkisi çok fazla. ‘Alkım’ kelimesini özellikle kullandım romanın üst başlığında ve içinde. Gökkuşağı da diyebilirsiniz alkıma ancak söylenişi zor. Ebemkuşağı Anadolu insanını zekice bulduğu bir kelime. Gökkuşağı özellikle çocuk dilinde öne çıkıyor. Ben alkım kelimesi yok olmasın diye özellikle kullandım.”

Ahmet Tezcan romanının ana fikrini şöyle özetliyor:

“Şehvet ve şiddet… Şehvete dönüşen şiddet, şiddete dönüşen şehvet. Romanda iki bölüm var aslında. Birbirine dönüşen şiddet ve şehveti anlatıyor romanın birinci bölümü.

İkinci bölümü uhuvvet ve muhabbet. Kardeşlik ve sevgi… şiddeti dizginleyecek olan kardeşlik duygusu, şehveti dizginleyecek olan ise muhabbettir.”

Son söz: Büyük ablasından dinlediği bu gerçek yaşam öyküsünü sanki kendi yaşamışcasına, gerçeğin de ötesine geçer gibi aktarmış Ahmet Tezcan.

kafirun_roman

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.