Ahmed’ten Zak’a, Roger Waters’tan Ernesto’ya bin selam

Ercan Öztürk
Gazetecilik yaparken kitaplardan ve filmlerden besleniyor. Koşmasaydım yazamazdım, diyenlerden. Koşuyor. Seyrediyor. Okuyor. Sonra da yazıyor. İletişim: ercanozturk1899@gmail.com
12.10.2019
A+
A-

Festival filmleri seven binlerce sinemasever 4-13 Ekim tarihleri arasında Beyoğlu-Kadıköy arasında mekik dokudu. Bazı filmler için günler öncesinden biletler tükendi.

Özellikle de Güney Kore yapımı Parazit filminin biletleri karaborsaya çıksa rahatça alıcı bulurdu. Gelelim Filmekimi 2019 filmlerine…

Filmekimi 2019’dan beğendiğim dört film…

Guatemala iç savaşından Nuestras madres  (Annelerimiz) 

Guatemala, Güney Amerika tarihi boyunca iç savaşları iliklerine kadar yaşayan ender ülkelerden biri. 1954 başlayan ve 36 yıl süren iç savaşta 200 bine yakın insanın ölünce insan ister istemez bu trajediyi anlatacak filmler bekliyor.

Yıllar süren bekleyişimiz Cesar Diaz’ın yönettiği Nuestras Madres (Annelerimiz)  filmiyle son buldu. Belçika’nın Oscar adayı olan film tam da 36 yıl süren iç savaşta eşlerini kaybeden annelerin hikayelerini anlatıyor.

Yönetmen Diaz aslında kendi hikayesini sinemaya uyarlamış. Askeri cunta döneminde militan olan babasının kaybolmasından esinlenen Diaz, Incendies etkisi  yaratan bir filme imza atmış.

Film, kendi aile geçmişini araştıran  Ernesto (Armando Espitia) üzerine odaklansa da Guatemala’nın hafızası olan  “anlatıcı anneler” hikayeleri geçişlerle anlatılıyor.

Filmde gerçekten bir Incendies (İçimdeki Yangın) sarsıntısı yaşıyorsunuz. Askeri cuntaların yıllar geçse de ağır tahribatlar yarattığına tanıklık ediyorsunuz.

Film, dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 72. Cannes film Festivali’nin Eleştirmenler Haftası’nda yapmış ve burada “en iyi ilk film” ile “en iyi film” ödülünün sahibi olmuştu.

Yaşayan halk ozanı Roger Waters filmi: Us+Them

Yaşayan en büyük halk ozanlarından Roger Water, “Us+Them” filminde nefes kesici bir ses tasarımı ile görsel şöleni bir araya getirmiş. Us+Them, Pink Floyd’un yaratıcılarından olan Roger Waters’ın The Wall’dan sonra yaptığı ikinci turne filmi oldu.

İki milyon kişiye ulaşan “Us+Them” başlıklı 2017-2018 Avrupa turnesi sırasında Amsterdam’da çekilen filmde, “Dark Side of The Moon” ve “Animals” gibi Pink Floyd albümleri ile Waters’ın son solo albümü “Is This The Life We Really Want?” etrafında dönüyor.

Pink Floyd konserlerinden de alışkın olduğumuz sahne arkası videolarla  günümüze dair pek çok hikâyeyi de takip ettik. Bu hikâyelerin arasında savaştan kaçan göçmenlerden tutun da akıl sağlığı tehlikede olan bir askeri pek çok karakterin hayatına dâhil oluyoruz.

Waters, The Wall filminde birlikte çalıştığı yönetmen Sean Evans’la çalışmaya devam etmiş.

Filmde insan hakları, özgürlük, sevgi ve barış mesajlarına sıklıkla tanıklık ettik. Zaten Waters’tan başka bir şey de beklenmezdi. Konser bitiyor, biz  dakikalar süren alkışlarla Beyoğlu’ndan Waters’a selam çakıyorduk.

Yılın en güzel yol hikayesi: The Peanut Butter Falcon (Hayallerin Peşinde)

Filmekimi 2019’un en güzel filmlerinden olan Hayallerin Peşinde, yılın en güzel yol hikayesi filmine aday.

Arjantin Hikayeleri kadar güzel. Filmin ana karakteri olan  Zak, down sendromlu 22 yaşındaki bir gençtir. Zak, kaldığı bakımevinden sürekli firar etmeye çalışsa da sonu hep hüsranla bitiyor.

En büyük hayali büyük bir güreşçi olmaktır. Sonunda bakımevinde kalan bir yaşlının yardımıyla firar eder. Güreş okuluna girmeye kararlı olan genç adam yolculuğu sırasında haydut Tyler ile tanışır.

Tyler’la yol boyu balık tutar, içki içer, sohbet eder, yakınlaşır ve peşlerindekilerden uzak kalmaya çalışırlar. Zak’ı bulup bakımevine getirmekle görevli olan bakımevi hemşiresi Eleanor da bu ikiliye yardım eder. Tyler ve Eleanor, Zak’in hayallerini gerçekleştirmeye çalışacaktır.

Oyunculuğuyla olduğu kadar deneysel sanat etkinlikleriyle de ön plana çıkan Shia LaBeouf’u ve Zachary Gottsagen’ı başrolüne yerleştiren filmin yönetmen koltuğunda Tyler Nilson ve Mike Schwartz ikilisi oturuyor. Hayalerin Peşinde’yle yüreğiniz ısınacak, kahkahalarla sinemayı inleteceksiniz.

Bir de gözyaşlılarınıza hakim olamayacağınız için sinemaya mendille gitmenizi öneririm. “Zak’ karakterine hayat veren Zack Gottsagen’e “En İyi yardımcı erkek oyuncu” heykelciği verilirse sürpriz olmasın.

Ödüllü film Le Jeune Ahmed (Genç Ahmed)

Dardenne Kardeşler, Cannes Film Festivali’nde kendilerine “En İyi Yönetmen”  ödülünü kazandıran son filmlerinde Avrupa toplumuna bu kez Belçika’da Müslüman bir ergen üzerinden bakıyor.

Jean Pierre ve Luc Dardenne, gerçekten de hareketli çekimlerin ustalarından olduğunu bu filmde de göstermiş. Cannes’deki ödülü de bu teknikleri çok iyi kullandıkları için almışlar.

Gelelim filmin kısa öyküsüne. Henüz 13 yaşındaki Ahmet, ailesinin ve çevresinin telkinlerini yok sayıyor ve birkaç ayda benimsediği radikal görüş ve davranışlarından vazgeçmiyor.

Kur’an-ı Kerim okuduktan sonra çıldırıp Yahudi bir sevgilisi olan öğretmenini öldürmeye niyetlenen bir ergeni canlandıran Idir Ben Addi’nin oyunculuğu ustalık kokuyor.

ETİKETLER:
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.