Bu oyunda belki de Joker olan sensin

Jale Şen
Bir yanda beyaz perde öbür yanda siyah ekran. Gelsin filmler, gitsin diziler. Onun için hayat kameranın önünde yaşanır. Hayatın sahnesi kameranın önünde kurulur. O yaşananları da keyfince yazar, eleştirir, beğenir, beğenmez… İletişim: jaleshen@gmail.com
22.10.2019
A+
A-

Yönetmenliğini Todd Philips’in yaptığı Joker’de Joaquin Phoenix deliliğin içindeki ‘normal’di işte. Esas delilerin normal, normallerin deli sayıldığı bir hayatın içinde ‘kendince’ yaşamaya çalışan bir ‘Joker!’ Hayatı sorguladıkça kendine dönen, döndükçe yalnızlaşan…Rahat bırakılmayan, didiklenen, itilen bir Joker.

Herkes, hepimiz başkalarının hayatlarını yaşıyoruz aslında. Kopyalanmış yaşamlar…Birbirinin aynı evlerde yaşıyor, birbirinin aynı arabalara biniyoruz.

Aynı kıyafetleri giyiyoruz, aynı restaurantlara gidip ”bak ben de senin gibi aynı yerlere gidiyorum, senin gibi ben de bu yemeklerden yiyorum” demek için de bunları fotoğraflayıp birbirimizin gözüne sokuyoruz.

Joker filmini Jale Şen izledi ve yazdı.

Büyük bir zevkle yapıyoruz tüm bunları hem de. Benzer olmayanı dışlayıp hatta ‘deli’ damgasını basıyoruz.

Sosyal medyada herhangi bir paylaşım platformuna bağlı olmayan ‘tuhaf’ mesela bizim için. Bağlı olanın da takipçi sayısını önemsiyoruz mesela. Buna göre iyi ya da kötü oluyor o kişi gözümüzde. Bir kişinin önemi takipçi sayısına göre artıyor ya da azalıyor bize göre.

Olan biten ne varsa yaşantımızda tüm hepsini ‘bir başkası için’ yapıyoruz. Ne zavallıca…

Abartıyoruz…Ne varsa elimize geçen abartarak çoğaltıyor ve sonra sıkılıyoruz. Daha yenilerine sahip olmak, daha da abartmak için başka deliliklerin peşine gidiyoruz.

Abarttıkça saçmalıyor, saçmaladıkça kendimizi kaybediyoruz, birbirimizle ve kendimizle olan bağımızı iyice kopartıyoruz. Normal olan buymuş gibi duruyor içinde olunca; ama değil.

Bu bir oyun aslında. Herkesin birbirine ‘blöf’ yaptığı, ‘hilenin’ normal sayıldığı…Oyundan atılmamak için uğraş vermek gerek. Daha çok yorularak, her şeyi daha, daha, daha yaparak…

Peki ya oyundan çıkmak istersen?

Oyuna hiç dahil olmamışlarla aynı kefeye konursun! Damgan hazırdır, artık sen de delisindir!

Sorgulayan, konuşan, gören, duyan sensindir şimdi. Umursayan, bilen, anlayan sensindir. Bunu bilen de, yalnızlaşan da sensin artık o dakikadan itibaren. Sıyırırsın kendini olan biten saçmalıklardan.

Sıyrıldıkça delileşir, delileştikçe aslında normalleşirsin bunca deliliğin içinde. Görünmez olursun. Sisteme karşı geldikçe, olana bitene sırtını döndükçe diğerleri de sana sırtını döner. Abartılan ve aynılaşan her şeyden koşarak uzaklaşmak istersin kendine dönebilmek için. Ne kadar yapabilirsin ki…

Joaquin Phoenix deliliğin içindeki ‘normal’di

Yönetmenliğini Todd Philips’in yaptığı Joker’de Joaquin Phoenix deliliğin içindeki ‘normal’di işte. Esas delilerin normal, normallerin deli sayıldığı bir hayatın içinde ‘kendince’ yaşamaya çalışan bir ‘Joker!’ Hayatı sorguladıkça kendine dönen, döndükçe yalnızlaşan…

Rahat bırakılmayan, didiklenen, itilen bir Joker.

Todd Philips  Joker’le bir fantastik karakteri bizden biri gibiymişçesine aramıza saldı ve bunu cidden büyük bir cesaret ve sonuçta da başarıyla yaptı. Kendi kendimize yarattığımız ve aslında gönüllüce yaptığımız bu yaratımda içine düştüğümüz girdabı ve arızalarımızı Joker’le bize sundu.

Cesaret işiydi bu evet, çünkü bir çizgi karakterin ete kemiğe bürünmüş halini sundu bizlere Philips. Seyircinin ‘sevenler, sevmeyenler ve hiç bir şey anlamayanlar’ olarak birbirinden ayrıldığı Joker’de her şeyden öte söylenmesi gereken başka bir durum var ki o da Joker’i canlandıran Joaquin Phoenix’in insan üstü bir yetenekle oynamasıydı.

Hayran kalmamak elde değil. Başarısız bir komedyen olan Arthur Fleck’i canlandıran Phoenix’i izlerken, karakterin nasıl Joker’e dönüştüğüne tanıklık etmek, filmi beğenenler için (ki bunların içinde ben de varım) büyüleyiciydi!

Joker ilk etapta karmaşık ve hatta atmosferinden dolayı sıkıcı gibi gözükse de izledikçe insanı içine alan, saran, bırakmayan bir film.  İçinde pek çok duyguyu ve durumu birden barındıran film aslında demek istediğini çok da zorlamadan söylüyor.

Sıradan gibi gözükenin aslında hiç de öyle olmadığına tanıklık ediyoruz.

Görünenin aslında sadece bir maske olduğu, derinlerde bir yerde başka bir sen, başka bir benin var olduğunu hatırlatıyor. Evet ‘hatırlatıyor.’

Çünkü unuttuğumuz, görmezden, duymazdan geldiğimiz, umursamadığımız öyle çok şey var ki. Yeniden hatırlamaya ihtiyacımız var. Hem de acilen…

Daha çok düşünüp, daha çok etrafımıza bakıp, fark edip, daha çok gerçek ve normal olalım. Kendi oyunumuzda sadece ve sadece kendimizin Jokeri olmamız dileğimle…

ETİKETLER:
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.