Anayurt Oteli’ne Bakış

Yavuz Rençberler
724kultursanat.com ‘un kurucusu. Gazeteci, televizyon programcısı, iletişim danışmanı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV mezunu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödülü sahibi. Mesleğinin verdiği refleks ve pratiklikle kültür sanat alanında olanları değerlendirmeye paylaşmaya çalışıyor. İçinde insan olmayan kitaba, içinde kitap olmayan insana inanmıyor. İnsanın yazılmamış sayfalarının yazılanlardan daha çok olduğuna inanıyor. İletişim: yavuz@724kultursanat.com

Anayurt Oteli’ne bakış atmak ve bunun sonucunda yeni bilgiler edinmek ayrı bir güzel. Yusuf Atılgan’ın yazdığı roman dünyamızın kült eserlerinden biri olan Anayurt Oteli’nin ilkin filmini izlemiştim (1986). Romanını çok geç okudum. Geçtiğimiz günlerde tekrar elime aldım. Romanın kahramanı Zebercet’e bir bakmak istedim.

Yıllar sonra tekrar buluştuğumda bana nasıl görüneceğini merak ettim. Bazı romanlar ve kahramanları böyledir. Tekrar buluşmak istersiniz onlarla. Onlardaki değişimi gördüğünüzü düşündüğünüz şey aslında sizdeki değişimin ta kendisidir.

Ben bu okumamda gördüm ki Anayurt Oteli aslında Zebercet’i doğurmak isteyen bir “ana hüviyetindeki mekan”.

Ancak ana karnında ölüm için yaratılmış bir cenindir Zebercet. Bir türlü çıkamaz otelden. Otelden çıktığında var olmanın güçlüğüne şahit olur. Hayatın ne kadar çetrefilli ve karışık olduğunu hisseder. Beklediği ‘Gecikmeli Ankara treni ile gelen kadın’ belki de Zebercet’in doğumunu sağlayacaktı. Ancak kadın gelmez. Hayatla olan bağı, otelin dışına bakmasını sağlayan da bu kadındı.

Ama kadın bir gece otelde kalmanın dışında Zebercet’e bir daha görünmez. Sonra ne mi olur? Zebercet, ana rahminde urganla tavana asar kendini… Gecikmiş bir doğum, ölmeye yakın olmaktır. Ana rahmindeki kordon misali urganı boynuna geçirir Zebercet…

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM